15 Ocak 2012

Risale-i Nur Dersleri


Risale-i Nur, Tarihçe-i Hayat, 224. sayfadan açıklamalar:

Evet inkâr edilmez ki; kâinatta, dinsizlik ile dindarlık, Âdem zamanından beri cereyan edip geliyor ve kıyamete kadar gidecektir. Bu mes’elemizin künhüne vakıf olan herkes, bize olan bu hücumun, doğrudan doğruya din­sizlik hesabına dindarlığa bir taarruz olduğunu anlar. Ekser-i hükemanın garbda ve Avrupa’da zuhuru; ve agleb-i Enbiyanın şarkta ve Asya’da tulu’ları” yani ortaya çıkışları "peygamberlerin, kader-i ezelînin bir işaret ve remzidir ki; Asya’da hâkim, galib, din cereyanı­dır. Elbette Asya’nın ileri kumandanı olan bu Hükûmet-i Cumhuriye, Asya’nın bu fıtrî hasiyetinden ve madeninden istifade ede­cek. Ve bîtarafane prensibini, değil dinsizlik tarafına, belki dindarlık tarafına tema­yül ettirecek­tir.” 

Ne şahane Osmanlıca maşaAllah, çok güzel. Tarihçe-i Hayat kitabı da çok önemlidir. Bakın mesela, ‘biz de Şükrü Kaya’nın şahsını Dahiliye" İçişleri Bakanı "olan Şükrü Kaya Bey’e şekva ediyoruz. Eğer serbestiyeti tam muhafaza etmek isteyen ve hiçbir tesir karşısında mağlub olmayan ve vicdanlarındaki hiss-i adaletle hükmeden bu mahkeme; bizi, Şükrü Kaya Bey'in şahsı hakkında dinleyeceklerini bilseydim, en evvel biz, Şükrü Kaya'nın şahsı aleyhine ikame-i dava edecektik. Çünkü bir seneden beri, her gün veya her hafta hakkımızda rapor isteye isteye aleyhimize casusların, zabıtaların nazar-ı dikkatini celbettirip, kurban koyunu gibi kesmek için bizi beslettiriyordu. Mahkeme ise; adaletten başka hiçbir şey düşünmemek lâzım gelirken ve hakikaten mahkeme içindeki zâtlar da adalete tam bağlı oldukları halde, yüksek makamdaki Şükrü Kaya gibi şahsın tesiratına karşı dayanamadıkları için”, bakın o zaman da adalete siyasetçilerin içerisinden belirli kişilerin müdahale ettiğini görüyoruz. 

Zamanımızda da var şimdi böyle tipler, mahkemelere etki edebiliyorlar, bazı mahkemelere. O zaman da Şükrü Kaya, Bediüzzaman’a kafayı takmış ve mahkemeye etki ediyor. "Şükrü Kaya gibi şahsın tesiratına karşı dayanamadıkları için, bizi tahliye edemeyip süründürüyorlar." Çünkü adam sürekli istihbarat istiyor, her hafta istihbarat istiyormuş. Sürekli zabıta hareket halinde, polis hareket halinde "mahkemeler de bundan etkileniyordu" diyor. “Mahallî hükûmet olan Isparta Valisi ve zabıtası ise, herkesten ziyade bizi ve Isparta'lı bîçare, masum mevkufları” yani hapiste olanları “himaye etmek ve bir an evvel kurtulmasına sa'yetmeleri vazife-i vicdaniyeleri iken, bilakis çok manasız ve asılsız bahaneler ile Isparta mevkuflarının” hapislerinin, “hususan muhtaç ve fakirlerin tayinlerini verdirmeyip, açlıkla sefalete düşmeleri için onları ezdirmeye çalışıyorlar. İşte bu hale şekva değil, belki ağlamanın nihayet derecesini gösteren bu acı hale, o çocuk gibi gülmek ile mukabele ediyoruz ve tevekkül edip, işimizi Aziz-i Cebbar'a havale ediyoruz.” Bakın, “biz” diyor “buna ne ağlıyoruz, sadece gülüyoruz” diyor, “Aziz ve Cebbar olan Allah’a havale ediyoruz” diyor. Bu zulmün benzerlerini yine ahir zamanda da görüyoruz, bitmiyor yani. “Hz. Adem (as) devrinde başlamıştır, kıyamete kadar devam edecektir” diyor. 

Şükrü Kaya’yı seçtiren, Bediüzzaman’dır. Velinimetine tavır alıyor, velinimetini ezdirmeye çalışıyor. Bediüzzaman olmasa, seni oraya getirirler mi? Dindar halk seni oraya getirdi. Sen ne yapıyorsun? Nimete ihanet ediyorsun. “Şükrü Kaya’nın ne derece asılsız evhama kapılıp garaz ettiğine delil şudur ki: Benim gibi kimsesiz ve üç-dört biçare arkadaşlarımı mahkemeye vermek için, kendisi Ankara’dan yüz jandarma ve onbeş-yirmi polis ile beraber alıp, güya Isparta’daki jandarma kuvvetiyle ve bir fırka asker kafi gelmiyormuş gibi ortalığa bir dehşet vermesidir.” Sanki böyle hani terör örgütüyle müsademeye gidiyor gibi, aynısını biz ahir zamanda da gördük. “Ortalığa dehşet vermek istediler. Acaba bir tek polisin ve bir tek jandarmanın eli ile yapılacak bir vazifeyi, millete iki-üç bin lira zarar verdirip, sonra tahliye edilen bîçare masumları; Isparta'dan tâ Eskişehir'e beşyüz lira nakliyata sarfettirmek ve o bîçareleri binlerce zararlara uğratmaktan başka, hayat-ı içtimaî arasındaki mevkilerini sarsıntılara düçar etmek gibi mühim hâdiseleri icad etmekle, ne derece Dâhiliye Vekaleti'nin tedvirine ve asayişi temine ve bu bîçare milletin istirahatla çalışmalarına zarar verdiğini gösteriyor” diyor. O zaman da kök söktürüyorlarmış. Bunlar ibretle izlenmesi gereken olaylar.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "11 Kasım 2011tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını http://www.a9.com.tr  
adresinden seyredebilirsiniz. 

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder