26 Ekim 2011

Allah İçin Sevmek Lazım!

Geçen gün yurtdışıyla, İsveç ile bir görüşme yaptım. Gördünüz adam daha ilk “selamünaleyküm, insanlar birbirini burada sevmiyor” dedi. Ne kadar bunalmış adam ki! Ki hayatın içinden bir bölüm yani. Ve samimi ifadesiyle adam bak ilk başına gelen belayı, başındaki rahatsızlığı söylüyor. En canını yakan şeyi söylüyor. “Kimse birbirini sevmiyor”. Doğru. Ben de sevgi gösterdiğimde şaşırıyorlar. “Bu neyin nesi Allah aşkına? Sevgi gösteriyorsun falan? Bu ne anlama geliyor bu?” diyor. Adam böyle turist takılıyor, şaşırıyor, hayret ediyor. Sevgiye o kadar yabancılaşmışlar ve o kadar hayret ediyorlar sevgiye. Kuşkuyla bakıyor sevgiye. 


“Olamaz ya, insan bir çıkarı olmadıktan sonra birbirini sevemez.” diyor. Zaten gösterdikleri sevgi de yapmacık oluyor bayağı bir kısmının. Önemli bir kesimin yaptığı sevgi de yapmacık oluyor. Onun için hep böyle abus, soğuk, sevgisiz yüzler dünyaya yayılıyor. Çarşıya pazara çıkıyor insanlar; bir karış suratları var. Yüzler gülmüyor. Kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Kimse kimseye selam vermiyor. Selam verse zaten kuşkuyla bakıyor. “Ne oldu?” falan arkasına dönüp bakıyor. “Bu neyin nesi ya?” falan diyor. Aleyhine bir şey zannediyor. 


Çok korkunç bir şey bu. Bu büyük bir milli felakettir. Bütün dünya için bir felakettir. İşte Hz. Mehdi (as)’ın lüzumunun en büyük alametlerinden biri de budur; dünyanın bu derece sevgisiz, bu kadar birbirine kuşkuyla bakan, bu kadar birbirinegüvenemeyen, bu kadar ürkütücü olması. 


Mesela Yunanistan’a gidiyor adam, yalnızlık çekiyor. Kimseden bir selam almıyor. Mesela lokantaya oturuyor, herkes onu yabancılar. Kimse kimseye sevgi göstermiyor. Ancak lokantaya gelen garson “hoş geldiniz” diyor, güler yüz gösteriyor ama onun parasına karşılık yapıyor tabii. Birçok yerde öyle. Adam para vermese onun yüzüne hiçbir şekilde gülmez. Hatta kovarlar. 


Mesela bir yere gidiyor adam, güler yüzle karşılaşıyor, ama çıkarı olduğu için. Yani oradan ticaret elde edeceğini düşündüğü için. Bunlar çok ürkütücü. Halbuki Allah için sevmek lazım. Mesela bak Hz. İbrahim (as)’a misafir geliyor; daha gelir gelmez seviniyor. “Gelin hemen” diyor, “oturun, rahat edin.” Hemen buzağı kesiyor. Hemen onu pişirttiriyor. Süt, yoğurt getiriyor, ikram ediyor. Tanımaz bilmez. Ve rica ediyor, “gitmeyin, kalın” diyor. Mesela diğer peygamberlerde de bunu görüyoruz. Birini görüyor, hemen ağırlama peşinde. Hemen “Allah rızası için oturun, kalın” işte “yiyelim, içelim” böyle hep muhabbet peşinde. Adam şimdi çıkarı olmadan muhatap dahi olmuyor. Halbuki peygamberlerin orada hiçbir çıkarı yok. Bir misafir, dışarıdan gelen bir misafir.


Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "9 Ekim 2011" tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını http://www.a9.com.tr  adresinden seyredebilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder