01 Nisan 2013

Gerçek İman ,Berrak Akıl Gerektirir !


Bağnazlar, imanları zayıf oluyor, o kadar imana önem vermiyorlar. Romantik iman peşindeler. Duygusal iman peşindeler. O garip bir şey. Hani faşistlerin çeşitli inançları oluyor ya abuk subuk, Hitler’in falan vardı; işte, “biz agartadan geliyoruz” falan; ona inanıyor, ateş yakıyorlar. O tip, böyle ilkel, çocuksu beyinleri var. Yani çocuksu demeyeyim, çocuğun aklı da güzel çünkü. İman denmeyecek bir iman anlayışına sahipler. Yani yüksek derin iman hedeflemiyorlar. Konuşmalarından anlaşılıyor, konuşmaları da romantik.Çok duygusallar, böyle ne bileyim, işte müzik gibi, kaval sesi gibi bir ses oluyor,deniz dalgaları oluyor, adamın kafası denizin içinde olmuş oluyor; mesela,“eeeyy Nazmi” falan, o tarz bir üslup. Çok özür diliyorum ama kafalama tarzı, kendinin de inanmadığı, başkasının da inanmadığı çok kötü bir ruh hali.

Gerçek iman, berrak akıl gerektirir. Allah’ın varlığından bahsediyorsun sen, çok keskin bir akıl gerektirir bu. Hayatın en gerçek olayı; en gerçekçi, en akılcı yaklaşılacak konudur. Onun üstüne daha konu yok. En bulanık, en çılgın, en duygusal, en romantik, en havai, en zayıf akılla dine bakıyorlar, İslam’a bakıyorlar. Allah’a olan imanları da öyle, çok sathi. Derin imana karşı bir tavırları var, zaten onu da söylüyorlar yani, “kocakarı imanı gibi olması lazım imanınız” diyor. Mesela adamların böyle inançları var. Kocakarı, ne demekse o? Yaşlı kadına kocakarı diyorlar. Düşünmeden demek istiyor. O iman anlayışı hastalık getiriyor, bu sefer kendi araların da böyle özel,klasik sağın bazı stillerini geliştiriyorlar. Mesela adam anorak giyiniyor farz edelim, hepsinde aynı anorak tarzı oluyor bir süre sonra. Pantolonları birbirine çok benziyor. Kokuları birbirine benziyor. Pis yönleri birbirine çok benziyor. Pek estetik olmuyor, estetikten pek değil, hiç anlamıyorlar; sanat, kalite falan, onlar hiç olmuyor.

Bunun kitaplaşması gerekiyor. Sadece bir sohbetle anlatılacak gibi değil. ‘Bir kısım sağın hastalıkları’ diye bir kitap hazırlayabilirim. Onu bölümlere ayıralım. Bunlardaki kıyafet anlayışı, mesela dış politika anlayışı, hepsi birbiriyle aynı; tek bir bakış açısı. Mesela ikinci bir akılcı bakış açısı olmuyor, saplantı halinde oluyor. Masonlara, tamam karşı olabilirsin, ateistin inancına karşı olursun ama adamın iman etmesi için uğraşırsın. Burada iman etmesi için uğraşı yok, sadece adamı kötüleme var. Sadece nefretini, öfkesini söylüyor, o kadar. Kurtuluş yolunu göstermiyor. Çünkü kurtuluş yolu için kendisinde de bilgi yok; yani kendi kültürü, kendi bilgisi, kendi imanı da, karşısındaki kişinin imanını güçlendirecek veyahut imansız bir insanın imanına vesile olacak aklı olmuyor. Konuşma tarzları çok sathi oluyor, imani konulara hemen hemen hiç girmiyorlar. Çok zengin araştırma zeminimiz var. İyi bir ekiple, geniş bir ekiple bunların Facebook’taki sayfalarına bakalım, kitaplarına bakalım, yazılarına bakalım.

Özellikle bunların köşe yazıları; kaç defa Allah sevgisinden bahsetmiş, kaç defa insan sevgisinden bahsetmiş, kaç defa iman derinliğini ifade eden iman hakikati tarzında bir açıklaması olmuş, kaç defa Kuran mucizelerinden bahsetmiş, kaç defa da nefretten, öfkeden, dedikodudan bahsetmiş? Oranladığımızda öfke ve nefret 100binse, diğer güzel konular ya hiç yok, ya dolaylı yoldan 3-5 kere. Bu hastalığı göstermek açısından çok önemli. Bu yönde zaten kitap da yok, bir çalışma da yok. Çok karmaşık bir konu; çok ince, detaylı bir analiz gerekiyor. Mesela kıyafet kültürü; buradaki insanların kıyafetleri hep birbirine benziyor. Zevksizlikleri birbirine benziyor. Yemekte de zevksizler. Sağlıklarına da dikkat etmiyorlar. Ortak, aynı özellikleri oluyor. Gizli günahkar yönleri var bunların. Mesela deli ve dedikoducu yönleri de oluyor bir kısmının. Çok yoğun dedikoducu. Öcbe, pis ve insanlardan nefret eden bir üslup içerisinde oluyor. Nefreti çok iyi ifade ediyorlar yalnız. Mesela sevgiyi, şefkati, merhameti anlatacak güçleri olmuyor bunların. Öyle bir yeteneği yok. Mesela bu çok hayati bir konu.

Sevgiyi, şefkati, merhameti anlat dersen, onu anlatacak gücü olmuyor. Ona çok uyumda gösteremiyor; acemileşiyor, şaşırıyor, cümlede kuramıyor. Onu bir türlü halledemiyor. Ama nefrette çok dilbaz ve çok arsız oluyorlar. Arsızlıkları çok şiddetli. Yani yüzsüz, arsız ve inatçı oluyorlar. İnatçı bir nefret anlayışı zordur, inatçı nefret anlayışları var. Bir şeyin güzel yönünü görmüyorlar, çok güzel olan bir insan olduğunu düşünelim veya çok güzel bir ortam olduğunu düşünelim; bu tipler oraya geldiğinde, hayret edecek şekilde negatif, olumsuz, çirkin bir yön tespit ediyor kendi kafasına göre, onun üstüne yükleniyor. Ama tabii çeşit çeşit insan türleri var.Bunların şiddeti bazı yerlerde çok artıyor,bazı yerlerde çok azalıyor. Çok çeşitli bu insanlar. Yani iyiye yakın olanlar da var, kötünün içerisinde çok derinleşmiş olanlar da var.




Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder