02 Haziran 2012

Mehdiyet ve Deccaliyet


Dünya’da iki zihniyet Dünya yaratıldığından beri mücadele eder. Hz Adem(a.s) devrinden kıyamete kadar. Biri Deccalliyet, biri Mehdiyet’dir. Ahir zamanda en büyük deccal hareketi başlamıştır. Bütün Peygamberler ahir zamanın bu şiddetli deccaliyetine dikkat çekmiştir. Ama Bütün Peygamberler Allah’a sığınmıştır hep, dua ederlerken ellerini ters çevirirler, “Allahümme” diye dua ederler, deccalden Allah’a sığınılır. Deccalin özelliği ne? Bütün dünyayı dinsiz etmesidir. Şuan bütün dünyayı dinsiz yaptı deccal.


Hz. Mehdi(a.s) sevgisi imandandır. Allah’ı seven Hz. Mehdi(a.s)’ı sever. Peygamberimiz (s.a.v)’i seven Hz Mehdi(a.s)’ı sever. Hz Mehdi(a.s)’dan nefret eden, Peygamberimiz (s.a.v.)’den de aynı şekilde nefret eder, Allah esirgesin. Hz.  Mehdi (a.s.) karşı olan, Allah'ada karşı olur. Çünkü Hz. Mehdi (a.s.) İslam'ı Kuran'ı savunuyor. Bu Hz. Mehdi (a.s.) korkusu inanılır gibi değil. Fikir yasaklanır mı? Bediüzzaman'ın konuşmaları yasak oldu. Hayret bu çok büyük bir mucize. Bediüzzaman bunu bilerek, bak çok büyük bir harikası, Bediüzzaman'ın kerametlerinden birisidir. Nur talebelerinin bir kısmını ve narcıların ahir zamanda atağa geçeceğini bildiği için, Bediüzzaman diyor ki;  "Risale-i Nur'un gerçek sahipleri Hz. Mehdi (a.s.) ve şakirdleri Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o tohumlar sümbüllenir bizde kabrimizden seyrederiz” diyor. Risale-i Nur'un gerçek sahipleri nur talabeleridir demiyor. Demek ki birşey olacak. Bak bu büyük felakete , büyük fitneye Bediüzzaman dikkat çekmiş. Bu çok büyük bir mucizedir. Çok büyük bir kerametidir, Bediüzzaman'ın. Yani Nur talabelerinin Risale-i Nur'a sahip çıkamayacak hale getirilecekleri, ekseriyetle Risale-i Nur'a sahip çıkamayacak hale getirileceklerini, açıkça keramet olarak vurgulamış.


"Risale-i Nur'un gerçek sahipleri yani Hz. Mehdi (a.s.) ve şakirdleri Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o tohumlar sümbüllenir. Bizde kabrimizden seyredi Allah'a şükrederiz” diyor. Ben Risale-i Nur'un gerçek sahipleri deyince, kimi anlarım? Nur talebelerini anlarım. Bediüzzaman; “onlar değil” diyor. “Hz. Mehdi (a.s.)’dır” diyor.  Demek ki gizletecekler, Nur talebelerine de gizletecekler. Mecbur edecekler, Nur talebelerinin üstünde acayip baskı var. Bir Nur talebesi Hz. Mehdi (a.s.) ile ilgili Bediüzzaman ile ilgili açıklamaları bir okusun; hemen tard edilir, hemen kovulur, hemen kapı dışarı edilir. Sıkıysa bir okusun.  Bana öyle bir babayiğit gösterin siz. Göğsünü gere gere,“Risale-i Nur'da Bediüzzaman bunları” diyor, diye açık açık okuyan bir babayiğit. Gösteremezsiniz ilk gün bir şey demezler, ilk gün tamam boş bulunur dinleyebilir. Orada nasıl adam şaşırdı dikkat ettiniz mi? Anlamadı önce boş bulundu. Ama sonra fark etti, ikinci kere tekrar edince fark etti, dehşete kapıldı.  "Anladım kardeşim, anladım. Ben istemiyorum. Anlatamazsın sen, bu kadar. Anlatmanı istemiyorum" diyor.  "Bediüzzaman söylüyor” diyor. "Bediüzzaman da söylesin istemiyorum kardeşim, duymayacağım. O kelimeyi duymak istemiyorum ben Hz. Mehdi (a.s.)  kelimesini" diyor. Bu çok büyük bir harikadır. Çok büyük keramettir, bu Bediüzzaman’ın.


Bak Resulullah diyor ki; "Allah'ın Hz. Adem (a.s.) yaratmış olduğu günden bu yana, deccal fitnesinden daha büyük bir fitne olmamıştır" diyor. Dünyanın en büyük fitnesidir. Tarihin en büyük fitnesi, dünya tarihinde daha büyük fitne yok. O fitneye karşı da gelmiş-geçmiş en büyük veli'yi gönderiyor, Allah. Hz. Muhammed Mehdi (a.s.)’ı gönderiyor. Onun için böyle dehşete kapıldılar. “Biz Bediüzzaman'a zarar gelmesin diye, Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsetmiyoruz.” Bediüzzaman;“Ben onun hizmetçisiyim, talebesiyim" diyor. Bediüzzaman'a akıl mı veriyorsunuz siz?. Sana ne, Bediüzzaman'ın dediğini yap sen.  Bak! Sahih-i Buhari, sahih hadis kitabı, Buhari artık. Resulullah (s.a.v.) buyuruyor ki (ferman buyuruyor); “Allah'ın gönderdiği her peygamber Hz. Adem (a.s.) dahil ümmetini deccal ile uyardı. Peki deccalden bahsedince neden bahsediyorlar? Hz. Adem (a.s.) uyarıyor, ne diyor? “Ona karşı Hz. Mehdi (a.s.) gelecek(Hz. Muhammed Mehdi (a.s.))” diyor. Her peygamber Hz. Mehdi (a.s.) ismiyle biliyordu, her peygamber. Hz. İbrahim'de (a.s.) övgüyle Hz. Mehdi (a.s.)’dan bahsetmiştir , Hz. İshak (a.s.)’da, Hz. Yakup (a.s.)’da, Hz. İsrail (a.s.)’de(Yakup), Hz. Nuh (a.s.)’da , Hz. Süleyman (a.s.)’da hepsi Hz. Musa (a.s.) hepsi  Hz. Mehdi (a.s.) bahsetmiştir. Tevratta çok uzundur Hz. Mehdi (a.s.) bahsi, çok çok uzundur.  "Hz. Mehdi (a.s.)’ın o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.” Çünkü Hz. Mehdi (a.s.)’ın vakit boyutuyla insanların vakit boyutu aynı değil. ”Sizin bir yılınız Hz. Mehdi (a.s.) yirmi yılıdır" diyor, Peygamberimiz (s.a.v.). O ayrı bir zaman boyutu onun için zaman ayrı işliyor, Hz. Mehdi (a.s.) için. Fakat bilinecek bir sır değil bu. Bediüzzaman ona dikkat çekmiş bak; "Hz. Mehdi (a.s.) o vazifesinin bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez.” Bu halde Tevrat'da çok detaylı belirtilmiştir, Hz. Mehdi (a.s.) bir hal vardır üstünde , kendisine has bir hal , onun imtihanıdır o. “Çünkü Hilafet-i Muhammediye aleyhisselatu vesselam cihetinde ki saltanatı onunla iştigale vakit bırakmıyor.” Bu saltanatın ne olduğu da ayrı bir konudur. Bunu sonra açıklayacağım.  “Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek.” Ehl-i Kitap'dan Darwinizm’i etkisiz hale getirmeye gayret eden bilimsel araştırmalar yapan bir gurup.


Bedizüzzaman; "Hz. Mehdi'yi (a.s.) tabiyyin zamanında onları beklemişler. Yetişmek amelinde bulunmuşlar” diyor. Peygamberimiz (s.a.v.)’in hemen vefatından sonra sahabede arıyor, hatta camide safların arasında arıyorlarmış, Hz. Mehdi (a.s.)’ı. Yani sık sık haber yayılıyormuş; Hz. Mehdi (a.s.) çıktı diye. Acaba kim diye arıyorlarmış. Alametlerini tanımak için çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tipini, boyunu bosunu her şeyini tarif ettiği için, su gibi ezberden de bildikleri için hemen bulacaklarını ümit ederek arıyorlar.  "Yetişmek amelinde bulunmuşlar." Allah'tan dua ediyorlar yetişelim diye Hz. Mehdi (a.s.)’a.Bizimkiler ne yapıyor kurtulmaya çalışıyorlar, bir kısmı.  Kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak bir özelliği olduğunu söylüyor, Hz. Mehdi (a.s.)’ın Bediüzzaman. Bak;“Kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak, Kuvve-i maneviyeyi artıracak ve yeisten kurtaracak.” Demek ki insanlar arasında yeis yayılacak. Hz. Mehdi (a.s.)’da bıçak gibi kesip atıyor yeisi, inşaAllah. "İstikbali dünyeviye'de 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında yakın zannetmiş sahabeler" diyor. 1400 sene önce sahabeler Hz. Mehdi (a.s.) arıyorlar. Peygamberimiz (s.a.v.) gece-gündüz bahsettiği için hayranlar Hz. Mehdi (a.s.)’a, Hz. Ali (r.a) hayran, Hz. Ömer (r.a.) hayran. O devrin talabelerine de şaşıyor onlar. “Ya Resulullah; bizden üstün mü olacaklar? Niye üstünler, Ya Resulullah?” diyor. “Onlar beni görmediler. Siz beni gördünüz. Sizden elli  kişinin aldığı sevabı onlardan bir kişi alacak” diyor. Diyorlar ki; “Peki Hz. Mehdi (a.s.) manevi makamı nasıldır, Ya Resulullah” diyorlar. “Hz Ebubekir ve Hz Ömer ondan üstün olamazlar” diyor. Acayip şaşırıyorlar. “Olamaz mı, Ya Resulullah?” diyorlar. “Olamaz, hatta bir kısım peygamberlerden dahi üstün olacak, Hz. Mehdi (a.s.)” diyor. Hateme velidir; gelmiş-geçmiş en büyük velidir. Ama insanlar içerisinde Allah gizliyor, velisini . Bediüzzaman'da diyor;"Kadir gecesini günler içerisinde velisini de insanlar içerisinde gizler" diyor. Nasıl gizleniyor? Avami bir tavrı olur Hz. Mehdi (a.s.)’ın, avam gibi farkedilemiyor. Halktan avamdan bir insan gibidir. O yüzden farkedilemez. “Bu imkansız, Hz. Mehdi (a.s.) olması imkansız” diyecekler. Hatta diyecekler ki; “Bu direk dinsiz dinimizi, imanımızı yok ediyor görmüyor musunuz bunu?” diyecekler. Bunu kim diyor? Peygamberimiz (s.a.v.)söylüyor. Bütün insanların gözü önünde faaliyet yapacak, fakat ihtimal vermeyecekler. En sonunda farkedecekler. Hz. Mehdi (a.s.) üç vazifeyi birden yapmasına dikkat çekmiş, Bediüzzaman. “Tek olursa büyük Hz. Mehdi (a.s.) olamaz.


Diyorlar ki bunlar; “Bediüzzaman birinciyi yaptı , öbür diğer Mehdiler ikinciyi üçüncüyü yapacak.” O zaman hiçbiri büyük Mehdi olamaz , ne Bediüzzaman,ne diğer gelen Mehdiler hiçbiri büyük Hz. Mehdi (a.s.) olamaz. “Üçünü birden yaparsa büyük Hz. Mehdi (a.s.)” diyor, Bediüzzaman. “Öyle bölüm bölüm yapıyorsa olmaz” diyor. Çünkü bölüm bölüm yapan çok Mehdi geldi” diyor, Bediüzzaman. Yani öyle “Ssiyasetini ayrı yapan, saltanatı ayrı yapan, diyanette ayrı yapan Mehdiler geldi. Hiç biri gerçek Hz. Mehdi (a.s.) değildir. Onlar küçük Mehdilerdir. Ahir zamanın büyük Hz. Mehdi (a.s.) ayrıdır” diyor. Birde ben dikkat ederseniz çok akılcı yaklaşıyorum. Hurafeye de girmiyorum yani abartmıyorum da. “Gadab-ı ilahi'den insanları kurtaracak Hz. Mehdi (a.s.)” inşaAllah. Bak Bediüzzaman diyor ki; "Ahir zamanın en büyük fesadı zamanında”. Dünya tarihinde böyle bir fesad olmadı. Hollanda'da Amerikan Bizonu çıkıyor, ayrı bir kepazelik; yobazlığın en uç boyutlarında. İstanbul'da başka bir yobaz çıkıyor; o ayrı üç yobazdan biri olarak kendini gösteriyor. İran'da ayrı bir yobaz çıkıyor, bilmem nerede ayrı bir yobaz çıkıyor. Bir kısmı deistliği savunuyor, karmakarışık. O ortamda işte Mehdiyet buldozer gibi ezerek geçiyor. “Önüne dağlar çıkar, dağı ezer geçer, Hz. Mehdi (a.s.)” diyor, durdurulamıyor. Bak;“Cenab-ı Allah'ın madem adeti öyle cereyan ediyor, ahir zamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müctehid,- gelmiş geçmiş en büyük müctehid- hem en büyük bir müceddid , hem hakim,” Hz. Mehdi (a.s.)’ın hakimlik yetkisi vardır. Dünya hakimidir, bütün dünyanın hakimi. “Hem hakim , hem Mehdi , hem mürşid (bütün mürşidlerin, bütün tarikatlerin üstündedir), Hem mürşid , hem Kutbu Azam olarak.” Kutbul Aktab , Kutbul İrşad vardır. “Kutbul İrşad olarak, Kutbul Azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek bir zat.” Nurani bir zatı gönderecek. Şahsı manevi gönderecem demiyor, Cenab-ı Allah, hadisde. Bir zatı nurani , Bediüzzaman'da bunu naklediyor.  "Bir zatı nuraniyi gönderecek,” Şahsı Manevi gelmiyor bakın. “Bir zatı nurani,nurani bir zatı gönderecek.” Şahsı manevi değil!  "O zatda Ehl-i Beyti Nebevi'den olacaktır (Seyyid olacaktır).” Nasıl olur diyorlar? “Olacak iş değil” diyorlar.


Bediüzzaman; uzun uzun nasıl olacağını bol bol örnekle anlatıyor. Hayattan, olaylardan ,bol bol örnekle anlatıyor. "Adetullaha uygundur, boşa debelenmeyin. Çok rahat Hz. Mehdi (a.s.) yapar” diyor.  "Eğer daireyi esbab ve hikmeti rabbaniye noktasında düşünülürse yine o kadar makul ve vukua layıktır" diyor. “Boş yere şamata yapmayın” diyor, Bediüzzaman. Bak  "Eğer daireyi esbap ve hikmeti rabbaniye noktasında düşünülürse yine o kadar makul ve vukua layıktır. Kudreti ilahiye noktasında bakılsa gene gayet kolaydır"  diyor. Adamlar;“Olur mu öyle şey?” diyor. Bunlar Nur talebesi değil, bunlar aklıyla hareket ediyor. Bediüzzaman;“Olur” diyor. Peygamberimiz;“Olur” diyor. Bunlar;“Olamaz” diyor.  "Elbette o kuvvet-i azimedeki bir hamiyet-i aliye feveran edecek. Hz. Mehdi (a.s.) başına geçip,” bak bunu dediğinde işte adamın sigortası attı. Yani “Hamiyet-i aliye feveran edecek” onu kabul ediyor. “Bu kısmı öyle” diyor. Ama “Hz. Mehdi (a.s.) başına geçip,” “napıyorsun senakın konuşma” diyor. Bak; “Hamiyet-i aliye feveran edecek, Hz. Mehdi (a.s.) başına geçip tarik-i hak ve hakikate sevk edecek.” Müslümanları hak ve hakikate sevk edecek.  "Böyle olmak ve böyle olmasını bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi adetullahtan ve rahmeti ilahiyeden bekleriz, beklemekte haklıyız." Sıkıysa sen bunu git bir söyle; Nur Dershanesi’nde herhangi bir yerde. Bazı yerlerde olur, ama birçok yerde olmaz. Adamı olduğu gibi kapıya koyarlar. “Bediüzzaman dedi” diyorsun. “Desin” diyor, adam.  Daha da üstüne gidince,“Bediüzzaman kim kardeşim?” diyor. Daha da üstüne gidersen,“Peygamber kim diyor (haşa)?” "Allah diyor” diyorsun.  Allah'ı da kabul etmiyor. En sonunda adamın ne olduğu ortaya çıkıyor. Yani deccal burada ismi geçenleri tenzih ederim de, görünmeyen kolu görünen koluna göre çok çok çok azametlidir. Dinsiz Müslümanlar, gizli olarak akıl almaz faaliyetler yapıyor. Çok fazla dinsiz Müslüman var. Dinsiz, imansız, Allah'sız, Kitapsız Müslüman var. Sakal göbeğinde ama alenen dinsiz. Mesela Amerikan Bizonu diyor ki; Nur Suresi’nin 31. ayeti, önce ben genç kızlar babalarının yanında nasıl gezinirler onu anlattım, gezinebilirler. “Noluyor böyle falan?” dedi.“Tamam, peki ben vazgeçtim ben söylemeyeyim. O zaman sana ayetten söyleyeyim” dedim. Ayeti okuyunca Nur Suresi 31. ayetini çok daha kapsamlı olduğunu gördü ayetin. Çok net olduğunu gördü. Daha kapsamlı ve çok net. "O zaman ben Müslüman değilim. Allah böyle diyorsa ben istemiyorum o zaman o dediğini" diyor. Kendi bir din yaratmış kafasında, onu Kuran'da arıyor, bulamazsa Kuran'ı reddediyor. Tam müşrik. Bak diyor ki Bediüzzaman;” Senin aciz ve fakir hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem (Hz. Mehdi (a.s.) olduğumu söyleyemem). Hiç bir cihette liyakatım yoktur. Fakat o ileride gelecek,” Bak ileride gelecek. Narcılar ateş gibi yanıyorlardır şu an. İleride gelecek acip şahsın, bir hizmetkarı ve ona yer hazır edecek bir dündarı ve o büyük kumandanın," Neymiş görevi Hz. Mehdi (a.s.)’ın? Kumandan. Şahs-ı maneviden kumandan olur mu?  "O büyük kumandanın piştar bir neferi olduğumu zannediyorum, öncü bir askeri olduğumu zannediyorum.” “Benim görevim bu" diyor. Bediüzzaman'a soruyorlar;“Sen niye geldin, senin hizmetin ne diyor? “Söyliyeyim; o ileride gelecek acip şahsın,” Şahs-ı manevinin değil. “Acip şahsın” diyor. Acip şahs-ı Manevinin derdi. “Acip şahsın, bir hizmetkarıyım. Benim görevim bu” diyor. Ne iş yaparsın? diye sorulduğunda, adam diyor;“Bakkalım, kasabım.”“Benim de görevim bu, Hz. Mehdi (a.s.) hizmetkarıyım” diyor. “Ve ona yer hazır edecek bir dümdarı,” Ona yer hazırlıyorum Hz. Mehdi (a.s)’a.” Atatürk de böyledir. Hz. Mehdi (a.s.)’a zemin hazırlamıştır. “Ve o büyük kumandanın,”Şahs-ı maneviden büyük kumandan olmaz. Sahtekarlık yapmasınlar. “O büyük kumandanın piştar bir neferi olduğumu zannediyorum.” Yani; “Onun emrinde öncü askeriyim. Benim görevim bu” diyor, soranlara. Narcılara bir sor bakayım kavrulmuş Çorum leblebisi gibi hopluyorlar.


Mehdi için diyor ki; “Belki nur-u imanın (imanın ışığının) dikkatiyle, O EŞHAS-I AHİR ZAMAN (ahir zaman şahısları) tanınabilir.” “Mehdi (a.s.) ve İsa (a.s.) belki imanın nuru ile tanınabilir” diyor. Ama “Kafası çalışan, derin bakanlar görebilirler” diyor. Seyyid Salih Özcan Hocam, yine söylemiş, Baş edemiyor narcılar onunla, ağzını kapatamıyorlar, kapatamayacaklar, inşaAllah. Diyor ki; “Alnıma vurdu, keçeli keçeli ben görmeyeceğim ama sen göreceksin dedi. Şak diye şaplağı patlattı” diyor. Özellikle yapıyor o şoku unutmasın diye. Birçok şeyi unutuyor ama onu unutmuyor. “Alnıma vurdu” diyor. Sonra dedi ki gecen günler hocamız; “Çok şükür Mehdi (a.s.)’ı gördüm, Allah çok şükür. Bu aralarda yine göreceğim heralde. Yani bir kere gördüm ama bu aralarda yine göreceğim, inşaAllah” dedi. Şahs-ı manevi değil!“Hz. İsa (a.s.) geldiği vakit, herkes onun Hz. İsa (a.s.) olduğunu bilmek lazım değildir.” Teşhis edemeyebilirsiniz, ilk geldiğinde”  diyor. “Onun mukarreb ve havası (yakın talebeleri, seçkin talebeleri) nuru imanıyla onu tanır.” “Bu Allahualem Hz. İsa (a.s.)” diyecekler.”Yoksa bedahet derecesinde herkes onu bidayeten (başlanğıçta) tanıyamayacak.”Şahs-ı maneviten burada bahis yok. Bu Bediüzzaman’ın bir kerameti, demin anlattığım konu, diyor ki; “Risale-i Nur öyle kökleşmiş ki, inşaAllah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden Risale-i Nur’u çıkaramaz.” “Anadolu’dan çıkaramazsınız Risale-i Nur’u” diyor. Bakın şimdi keramete dikkat edin! “ Taa ahir zaman da (kendisinden sonra) hayatın geniş dairesinde,-Radyolar, televizyonlar, internetin olduğu dönemde- Risale-i Nur’un asıl sahipleri yani Mehdi (a.s.) ve şakirdleri,” Ben Risale-i Nur talebeleri sanıyordum değilmiş. Çünkü Nur Dersanesi’nde sen bunu okuyamazsın yasak. Büyük bölümünde yasak, okuyan varsa gelsin bana söylesin. Okuyup anlatabilen varsa öyle bir babayiğit ben bir göreyim. Bir kere okuyabilir tamam da, iki kere okuyan varsa gelsin bana bir göreyim. İki mucize olur, üç olursa zaten olağanüstü bir olay olur.  “Taa ahir zaman da (kendisinden sonra) hayatın geniş dairesinde, Risale-i Nur’un asıl sahipleri yani Mehdi (a.s.) ve şakirdleri, Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlendirir o tohumlar sümbüllenir,” Mehdi geldiğinde nerede oluyormuş, Bediüzzaman? Onu da söylüyor. “Bizler kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz. “Ben kabirde olacağım” diyor. Kahdani geldiğinde değil, Cehcah geldiğinde değil. “Mehdi (a.s.) geldiğinde ben kabirde olacağım” diyor. Seninkiler ne diyor? “Cehcah, Kahdani geldiğinde” diyor. Nerede burada Cehcah, Kahdani? Böyle adamlara ben ne diyeyim? Tek kelime geçmiyor, Cehcah, Kahdani, sürekli Mehdi (a.s.)’dan bahsediyor. Ağzınız mı yamuluyor, canım kardeşlerim? Ahir zaman önemli olduğu için ahir zamanı sürekli gündemde tutacağız, inşaAllah.


Bediüzzaman diyor ki; “Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki alem-i İslam’ın kalbine görmiş” diyor. Deccaliyetin kullandığı bir silah, Müslümanlara. “Yeis ümmetlerin (milletlerin) seretan denilen en dehşetli bir hastalığıdır (kanserdir).” Her peygamber döneminde bir bela gelmiş Müslümanların başına. “Tembelliğiniz ve ‘Neme lazım’ deyip çalışmamanız ve İttihad-ı İslam ile milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.” “Tembelliğiniz neme lazımcılığınız ’ Neme lazım’ deyip çalışmamanız ve İttihad-ı İslam ile ile milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz,” Yani bütün Müslümanların birleşmesi İttihad-ı İslam için gayrete heyecana gelmeniz lazım” diyor. “Sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.” Yani “Böyle bir şey yapmanız. Siz de heyecan doğurması lazım İttihad-ı İslam düşüncesi” diyor, Bediüzzaman. Bak diyor ki; “Onun için İttihad-ı İslam’ın tam zamanı gelmeye başlıyor,” “Daha gelmedi” diyor. Ne zaman tam zamanı? Mehdi (a.s.) zamanında, şu vaktimizde. ”Birbirinizin şahsî kusurlarına bakmamak gerektir.”  “Birbirinizle uğraşmayın, İttihad-ı İslam için gayret edin” diyor, Bediüzzaman. “Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir (farzdır)” diyor. “Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslâm’dır.” “Gece-gündüz bunun için çalışacaksınız” diyor, Bediüzzaman. “Bu ittihadın meşrebi muhabbettir. Husumet ise, cehalet ve zaruret nifakadır.” Cehaletten kaçının, fakirlikten kaçının, nifaktan kaçının” diyor. Yani nasıl fakirlikten kaçınılır? “Müslümanlar birbirine yardım etsin” diyor. Gayr-i Müslimler (Hıristiyan ve Museviler) emin olsunlar ki bu ittihadımız bu üç sıfata hücumdur. Gayr-i Müslime karşı hareketimiz iknadır.” Yani “Biz; gayr-i müslimlere karşı saldırmayı düşünmüyoruz. Neye karşı saldıracağız?“diyor. “Cehalete saldıracağız, zaruretle savaşacağız ve nifaka saldıracağız. Münafıklıkla mücadele edeceğiz, zaruretle (fakirlikle) mücadele edeceğiz, cehaletle mücadele edeceğiz. Ama Gayr-i müslimlere karşı hareketimiz onlara karşı;asalım, keselim, dövelim değil, iknadır. Yani bilimsel delillerle, akılla bilimle, iknayla” diyor. “Zira onları medeni biliriz. Ve İslâmiyet’i mahbub ve ulvî göstermektir. Vazifemiz dost göstermektir” diyor. “Mahbub; sevgili göstermek. Ulvi; yüce, yüksek göstermektir, görevimiz” diyor.


Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "21 Nisan 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder