30 Haziran 2012

Bizim Üslubumuz Kuran'dır!


Şimdi Madonna’nın tabii hareketlerinde tavırlarında İslam’a zıt bazı üsluplar olmuştur, küfretmekle olmaz, anlatarak olur o. Bağırıp çağırmakla olmaz. Bunlar aptalca yöntemler. Hatta ayette de vardır; “Size birisi kötü bir söz söylendiğinde, kötü bir hareket yapıldığında, siz ona iyilikle cevap verin, güzel cevap verin” diyor, Kuran, Allah söylüyor bakın; “Size birisi bir kötülük yaparsa, ters bir tavır olursa, ters bir söz söylerse, siz ona güzellikle cevap verin. Birde bakarsın size dost olmuş. Kardeş olmuş, sizden yana olmuş” diyor.  “İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet Suresi, 34)

Bizim üslubumuz, Kuran’dır. Küfürle değil. Hatalı bir hareket yaptıysa uyarırız. Komünist, Allah’a, dine hakaret etmiş olmuyor mu? Oluyor. Ne yapıyoruz? İslam’ı anlatıyoruz. Hıristiyan teslisle, İslam’a Kuran’a zıt bir söz söylemiş olmuyor mu? Küfür o söz. Doğrusunu güzelini anlatıyoruz. Ve ikna ediyoruz. Madonna da eğer yanlış bir şey söylediyse, doğrusunu güzelini anlatırız, onu telafi eder. Bağırtı, çağırtıyla olmaz, küfretmekle olmaz.

Daha Türkçesi böyle bağırmakla çağırmakla, küfretmekle, eline sopa alıp dövmekle hiçbir netice alınmaz. İslam’da böyle bir yöntem yok. Resulullah (s.a.v.) zamanında da İslam’a, Kuran’a, Allah’a, Kitap’a zıt hareketler vardı. Küfür doluydu sözleri. Hatta diyor ki Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, Kuran’da ayet var; “Siz onların putlarına küfretmeyin, onlar da sizin Allah’ınıza hakaret ederler” diyor Cenab-ı Allah. Küfürle olmaz. Bu akılsızca bir yöntemdir. İkna ederek, güzel örnek olarak. Mesela biz orada güzel örnek olduk. Çok olumlu oldu. Bütün Yaratılış Atlası’nı da verdim. Diğer kitapları da verdim. Yine görüşmek istedi. Gayet güzel bir ortam oldu. Hidayete vesile olmak için sabır gerekir. Şefkat gerekir. Merhamet gerekir. Güzellik gerekir.


Birde bu insanlar Hz. Mehdi (a.s)’ı kabul ediyorlar, çok büyük bir nimet bu. Ama bu arada tabii evanjeliklerin, işte şunların bunların yönlendirmesiyle, birçok şeyi, yobazların azgınlığıyla, onların küfürbazlığıyla birçok şeyi yanlış anlamışlar ve yanlış uygulamaları oluyor. Ama bizim görevimiz küfrederek, rezalet çıkartarak, ters bir tavır koymak değil. Olumlu örnek olarak, güzel doğruyu anlatarak, iyi ve hoş olanın, isabetli olanın ne olduğunu ortaya koyarak olacaktır. Kuran bize bunu anlatıyor. Bunun dışında bir yöntem yok. Küfür ederek halledin demiyor. Bu ahmakçadır bu mahalle kavgası yapan çakal kadınlar olur. Çakal erkekler olur böyle başörtüsünü toparlayarak koşar birbirlerini yırtarlar, polis gelir, polise de saldırır. Kepazelik yapıyor o ona kurşun sıkıyor o ona kurşun sıkıyor, sille tokat dövüşüyorlar, hayvan gibi bir kısmı hastaneye bir kısmı hapishaneye gidiyor. Bu eşekliktir, öküzlüktür. Çok kolay konuşularak ikna edilecek bir konuyu hayvanca yöntemlerle uygulayıp, birbirlerini mahvediyorlar. Müslüman böyle olmaz. Müslümanlığı aptallığa çekmekte aptalların özelliğidir. Müslüman aptallığa gelmez, akıllı hareket eder.




Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "10 Haziran 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Kehf Suresinde işaret edilen Cami!


DİDEM HANIM: İnşaAllah Hocam. Şahin Alpay, Başbakan Erdoğan’ın bölge ülkelerine tavsiye ettiği laikliği, Türkiye’de uygulama konusunda hiç de istekli olmadığını iddia ederek, kendince şöyle deliller verdi; “Dindar nesiller yetiştireceğiz beyanı, yeni eğitim kanunu ile İmam Hatip okullarının orta kısımlarının yeniden açılması, müfredata eklenen seçmeli ders Peygamber (s.a.v.)’in hayatı, Çamlıca’ya görkemli bir camii inşa etme vaadi, opera, müze, okul, çocuk yuvalarına mescid yapılması zorunluluğu getirilmesi. Bunlar Başbakan’ın dini, siyasete alet ettiğine dair iddialara da yol açmakta” dedi.

ADNAN OKTAR: Operalar son derece makul. Mesela beş bin kişilik opera. Şimdi oraya Müslüman gitmeyecek mi? Adam nerede namaz kılsın? Tuvalete mi gidip namaz kılsın? Nerde kılacak yani? Her yerde bunu sıkıntısı çekiliyor, her otelde, orada burada. Tabii ki bir mescid gerekir. Beş metre kare, on metre kare olsa bile yeter. Burada münasebetsizlik yapmanın bir alemi yok ki. Her türlü ihtiyaç karşılanıyor, sakat olan kardeşlerimize imkanlar sağlanıyor, Hıristiyanlar için küçük kilise ayarlanıyor. Müslüman için de cami olsun, ne olur yani? Bir mescid olsun. Ne mahsuru var?


 Deseler ki, “oraya yabancılar için kilise yapacağız küçük”, ‘tamam, çok iyi olur ‘ derler. Sinagog yapılacak dendi mi, çok iyi olur diyorsun. Mescid olduğunda, havlara hopluyorsunuz. Çamlıca’ya camii yapılacak. Kehf Suresi’nde "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler.” Onların üstüne bir cami yapın diyor. Bir ekip diyor ki, onlardan bir ekip. Ne yapalım diyorlar Ashab-ı Kehf ortaya çıkınca-ki, şu an ortaya çıkmıştır Ashab-ı Kehf, “onlardan bir kısmı, onların üstüne bir cami yapalım.” Bu cami, işte Kehf Suresi’nde işaret edilen cami, o camidir. Ve bu cami yapılacak. Kuran’ın işareti var buna. Yani bu bir sırdır, söyledim, inşaAllah. “Altlarına da bir bina yapalım” diyor. O da yapılacak. O binanın ne olduğunu da sonra söyleyeceğim, inşaAllah.




Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "10 Haziran 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Ne Mübarek bir İnsan!


DİDEM HANIM: Hocam, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül her akşam Allah’a şu şekilde dua ettiğini açıkladı: “Allah’ım, beni güvenilir kıl. Kibirden, gururdan uzak tut. Kalbimi sevgi, adalet, tevazu ve şefkatle doldur. Milletimi benimle mahcup etme. Beni ve bütün çalışma arkadaşlarımı taşıdığı yükün farkında olan emanetten emin insanlardan eyle.”


ADNAN OKTAR: Ne mübarek insan, ne güzel insan, maşaAlah. Ama hakikaten mübarek, çok mütevazi, çok mazlum. Ben bu kadar mütevazi Cumhurbaşkanı dünyada görmedim. Çok insancıl, gülüşleri çok insan, çok tatlı böyle halim selim. Güvenilir bir insan, mesela çok dürüst olduğu belli. Yüzünden bakar bakmaz insan dürüst olduğunu anlıyor. Hak etmiş ki, Cenab-ı Allah onu böyle bir güzel göreve getirmiş, maşaAllah. Allah ömrünü uzun etsin, sağlık sıhhat, iyilik, güzellik versin. Çok terbiyeli efendi insan, modern de, maşaAllah. Sahabi gibi bir insan. Yobazlığa karşı, o çok önemli. Başbakan da karşı yobazlığa, Cumhurbaşkanı da karşı. O mesela çok büyük bir nimet. Mesela başka türlü olabilirlerdi ama iyi. Başından zaten o kişiliklerini gösterdiler.

 Modern Müslüman ruhu var. Yobazlığa karşı da acımasız değiller yani böyle, yani sert davranan falan değiller, gayet ılımlılar. Yani onlara da yaşama hakkı, onlar da fikirlerini ifade etme hakkı tanıyan bir tavır içindeler. Normalde öyle olması lazım ama yobazlardan da oturup paniğe kapılmak yersiz. Güçsüz, zavallıdır yobazlar. Oturup onları o kadar kaile almaya gerek yok. Ama ben bazen çatıyorum yobazlara ama bir ehemmiyetleri olduklarından değil. Çünkü yobazların itiraz ettikleri konuları hakikaten bazı insanların aklında kuşku meydana gelebilir.

Ben yobazlardan ziyade, onları bir risk olarak gördüğümden değil de, onların konuştuğu insanlarda izdifham, şüphe meydana gelebilir, o yüzden anlatıyorum. Yani hakikaten vurgulanması gerekli ehemmiyetli konuları Allah, yobazlar kanlıyla bizlere hatırlatıyor. Bir sebep gerekiyor, mesela mühim bir konu oluyor, halkı, milletimizi aydınlatmamız gerekiyor. Ama bizim aklımıza gelmez. Allah bir yobazı ortaya çıkarıyor, mesela bir yobaz bir şeye itiraz ediyor, oradan anlıyoruz ki, halk bu konuda aydınlatılması lazım. Milletimiz bu yönde aydınlatılması lazım.

Bu Allah’ın bir nimeti, bu ne şahane! Ama yavaş yavaş Müslümanlığı anlatsanız, kabul edecek gibi görünüyor, değil mi? Yani seviyor Müslümanlığı da bizim yani biraz ısrar etmemizi de bekliyor olabilir. Israr demeyeyim de böyle kararlı anlatımımızı bekliyor da olabilir. Yani böyle sarsmadan. Bir de dinini terk etmeyeceğini de söylemeniz çok önemli. Mesela çünkü Hıristiyanken Müslüman olduğunda zannediyor ki, o Hz. İsa (a.s.)’ı da bırakıyor, Hz. Meryem’i de bırakıyor, her şeyi bırakıyor. Oradaki Tevrat’taki, İncil’deki her şeyi bırakıyor zannediyor. Halbuki İncil’de her güzel olan şeyin hepsini alıyor, tamamını alıyor, ilave olarak bozuk olan şeyleri bırakıyor, güzel olan daha bilmediği ilave güzel şeyleri de alıp, en mükemmele ermiş oluyor. Yani dininden hiçbir şey bırakmış değil.


Dininde güzel olan, hak olan her şeyi, en mükemmel şekliyle almış oluyor. Yani hakiki Hıristiyan olmuş oluyor, Muhammedi Hıristiyan oluyor, hakiki Müslüman. Yani Hıristiyanlıktan çıkmaktan korkması yersiz. Muhammedi Hıristiyan olmuş oluyor, inşaAllah. Bütün mesele Muhammedi olmasında. Muhammedi olduktan sonra tamam. İncil’i terk et demiyoruz ki zaten. İncil’in hak olan her kısmını alsın, sonuna kadar geliştirsin, sonuna kadar yaşasın, en güzel şekilde yaşasın. Biz de yaşıyoruz, değil mi? Evet.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "7 Haziran 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Sayın Adnan Oktar'ın Udi Lion ile sohbeti!



UDİ LİON: Sayın Adnan Oktar’ın İsrail’deki Musevilere karşı bu güzel yaklaşımı çok şaşırtıcı buluyorum. Bu konuda bir açıklama rica ediyorum.

ADNAN OKTAR: Sizler Hz. İbrahim (a.s)’ın evlatlarısınız, Hz. Musa (a.s)’ın evlatlarısınız; Hz. Yusuf (a.s)’ın, Hz İshak (a.s)’ın, mübarek peygamberlerimizin evlatlarısınız. Peygamber soyusunuz. Allah kaderde sizin orda olmanızı takdir etmiş. Üç bin yıldan beri Hz. Musa (a.s)’a sadakat gösteriyorsunuz. Onca çileler çektiniz, onca acılar çektiniz, maşaAllah dininizden dönmediniz, Allah’a bağlılığınızdan dönmediniz, Hz. Musa (a.s)’a, Hz İbrahim (a.s)’a, Hz İshak (a.s)a, Hz Yakup (a.s)’a sadakatinizden dönmediniz. Biz de bu nedenlerle sizi seviyoruz, değer veriyoruz, önemli görüyoruz. İnşaAllah son zamanlarındayız Hz. Mesih’in-Moşiyah’ın çıkacağı dönemdeyiz. Allah bu vakte kadar sizleri birlik beraberlik içinde yaşattı.


 Şimdi Allah’ın vadettiği döneme geldik işte, rahat edeceğiniz ve huzur içinde yaşayacağınız döneme geldik. Allah size Moşiyah’ı nasip etti. Devlet de oldunuz. Hz. Mesih’in çıkış alametidir İsrail’le devlet kurulması. Hz. Mesih’in hürmetine inşaAllah, Allah o devleti kurdu ve Hz. Mesih’in hürmetine Allah sizleri orada koruyor, kolluyor. Ama şimdi o sınırlar da kalkacak; bereket, bolluk, güzellik, iyilik içerisinde yaşayacaksınız o bölgede. Mehdi’nin devrindesiniz-Kral Mesih’in; Resulullah (s.a.v)’ın de müjdelediği, Tevrat’ta da üç bin yıl önce müjdelenen Hz. Mehdi’nin devrindesiniz. Aklın, bilimin, sanatın, estetiğin, güzelliğin, demokrasinin hakim olduğu; düşmanlığın, kavganın, kinin kalktığı çok güzel Altın Çağ’a girmiş bulunuyoruz, Allah mübarek etsin.

UDİ LİON: Bunları duymak çok çok güzel. Bildiğiniz gibi İsrail’de bazı Müslümanlar bu ülkede hakim konumda olmak istiyorlar ama tabii bu bizim görüşümüze, kutsal toprakların amacına uygun değil. Sayın Oktar bu konuda ne düşünüyor?

ADNAN OKTAR: Bu kargaşa, bu anlaşmazlık Kral Mesih’e, Museviler tam tabi oluncaya kadar devam edecek, bunu Tevrat’ta görüyoruz, kutsal metinlerde görüyoruz, hadislere görüyoruz. Musevilerin ve Müslümanların yapacağı da; Hz. Mehdi’de yani Moşiyah’ta ittifaktır. Onun dışında hiçbir şekilde ne bir anlaşma olur, ne huzur olur, ne güven olur, ne de bu tedirginlik ve kargaşa son bulur. Sürekli huzursuzluk, sürekli bir korku hali, sürekli bir gerginlik teyakkuz devam edecektir. Ama Moşiyah’ın-Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkışıyla, Hz. Süleyman (a.s)’ın mescidi yeniden yapılacaktır; sınırlar kalkacaktır; İsrail Ürdün’e, Mısır’a, Türkiye’nin içlerine kadar ta Diyarbakır’a, Mardin’e, Urfa’ya kadar bütün kutsal topraklarda her yerde, huzur ve bereket içinde yaşayacaklardır. Her Musevi’nin yapacağı Allah’tan bir an önce Moşiyah’ı göstermesini, Moşiyah’a tabi olmayı istemeleridir.


Bunun dışında Allah rahatlık vermeyeceğini, Allah Tevrat’ta gösteriyor. Gerçek bir Musevi’nin Moşiyah’a yani Hz. Mehdi (a.s)’a tabi olması şart, farz. Müslümanlar için de aynı şekilde, Hz. Mehdi (a.s)’a tabiyet ve H. Mehdi (a.s)’ı aramak şart. Bunun dışında yol ararsa Müslümanlar da yol aradığında sürünüyorlar, ızdırap çekiyorlar, acı çekiyorlar, kan dökülüyor; Museviler de ızdırap içerisinde ezilerek yaşıyorlar. Onun için Tevrat’ın sözünü dinleyelim, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sözünü dinleyelim, Hz. Mehdi (a.s)’ı tabi olalım, Hz. Mehdi (a.s)’ı arayalım, Hz. Mehdi (a.s)’ı bulalım. Allah Moşiyah’ı gönderdi, vakit tamam 2012’dir Tevrat’taki işaret budur, 2012 tarihidir. Musevi kaynaklarında tarih 2012’nin üstünde değil. Vakit gelmiştir. Biz Mehdi ile Moşiyah ile halletmeyiz; kafayla, aklımızla, siyaset bilimiyle hallederiz derlerse, bu acı ve ızdırap devam eder.

UDİ LİON: Ben de Sayın Oktar gibi düşünüyorum. Bu çok ilginç, çünkü ben İsrail televizyonunda çalışıyorum, senelerdir böyle bir mesajı buradaki arkadaşlarıma iletmeye çalışıyorum, hatta dindar olan arkadaşlarıma Allah’ın mesajını onlara iletmeye çalışıyorum ama çok olumlu bir tepkiyle karşılaşamadım. O yüzden Sayın Oktar’ı televizyonda bu mesajı verirken görmek çok güzel, çok ilgimi çekti.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, bu bir gerçek. Çünkü dünya Allah’ın, İsrail Allah’ın, bütün bölge Allah’ın. Bizim rahat yaşamamız için, güzel yaşamamız için, ahirette de güzel yaşamamız için, Allah’la birebir bağlantı içinde olmamız gerekiyor. Allah’ı çok sevmemiz, bütün kalbimizle ona bağlanmamız gerekiyor. Ve gönderdiği Mesih’ine de derin bir saygı, derin bir sevgi duyarak, bağlanmamız gerekiyor.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "5 Haziran 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


Allah (cc) Ahireti süratle istememizi istiyor!


Bu hücredeki olaylar, ara ara düşünüyorum da; insanların onları kafasında toparlamasına, hepsini toparlayıp aynı anda düşünmesi, eğer imkanı olsa, insanın nutku durur. Ama bu konuları çok iyi öğrenip, tekrar tekrar yapıp, adı gibi ezberlenmesi lazım. Çok acayip bir sanat. Allah dünyayı sevmemizi istemiyor, ben onu görüyorum. Yani dünyayı sevmeyeceğimiz her türlü tedbiri almış Cenab-ı Allah. Ahireti süratle istememizi istiyor.

İnsanlarda ahireti istemeyi çok ileriki zamana bırakma eğilimi var. Yetmiş yaşında, seksen yaşında bile olsa yine de yüz, yüz yirmi yaşına kadar yaşayacağını düşünüp ahireti çok ileriki zamana atma eğilimi var. Halbuki insan her an ölebilir; yani birkaç gün içinde ölmesi çok rahat mümkün, birkaç ay içinde ölmesi mümkün, birkaç saniye içinde ölmesi mümkün, hemen ölmesi mümkün. Birden zaten dünyayı terk etmiş oluyor insan. Bu kadar ölümle iç içe yaşarken, dünya da bu kadar ehemmiyetsizken, ahiretin önemsiz, ikinci derecede görülmesi akıllı bir insanın yapacağı bir şey değil.

Yani samimi ve derin düşünüp, başkaları yapmıyor dahi olsa; dikkatini, iradesini toplayıp bu açık gerçeği görmesi lazım insanın. Başka insanlar fark edemiyor olabilirler. Beynimizin içinde Allah bize insanları öyle gösteriyor, imtihan olarak. Belki birçoğu ölü, Allah bize dese ki;“Ben sana iki bin, üç bin tane ölü gösterdim, sen gittin ölülere uydun. Niye dirilere uymadın, niye Kuran’a uymadın?” derse ne diyeceğiz? “Hepsini gölge varlık olarak yarattım ben” dese, çok acayip bir duruma gelir insan. Dünyaya gençken bağlanma şiddetli oluyor, orta yaşta ve yaşlılıkta da şiddetli oluyor.Yani bir ara dönem ben görmedim. Gençken hiç aklının ucundan geçmiyor zaten.

Mesela kız çocuklarına, delikanlılara bakıyorum, uçsuz bucaksız hayat bizim diye düşünüyorlar. Daha dur bakalım gibi, binlerce seneleri varmış gibi bir üslup. Kırk-elli yaşında, “Dur bakalım daha yaşlanmadık” diyor. Yetmiş-seksen yaşında da nasıl oluyorsa bir şekilde düşünmüyorlar, yine çok uzun vakit var gibi düşünüyor. Çünkü on-yirmi sene var gibi düşünse bile, o ona çok uzun zaman gibi geliyor. O zaman düşünürüz gibi oluyor, erteleme oluyor. Allah Kendine yaklaştırmak için insanı çok aciz yaratmış, harikaları da çok fazla yaratmış. Mesela baktım bugün banyoda; prizler, fişler hep mucizelerin kaynağı. Priz ufacık bir delik, mercimek kadar bir delik. Pozitif elektriğin geldiği kısım önemli zaten. O saç kurutma makinesini cayır cayır çalıştırıyor. Hiç alakası yok. Allah kurutuyor; ıslatan da Allah, kurutan da Allah. Ama o mercimek kadar küçücük deliği vesile ediyor; dibini de görmüyor insan zaten, ne olduğu da belli değil.

 Yani var olduğunu düşünerek biz şey yapıyoruz. Bize öyle gösteriyor Allah. Oradan kablolar geçiyor diye düşünüyoruz. Mesela çeşmeye bakıyorum, demirin içerisinden su çıkarıyor Allah. Duvardan, betondan çıkıyor; cayır cayır, istediğin kadar. Peygamber (s.a.v) zamanında, Hz. Musa (a.s) zamanında kayalardan su çıkması, insanların nutku duruyordu; “Kayadan nasıl su çıkıyor” diyorlardı. Betondan çıkıyor da kayadan niye çıkmasın. Herkesin evinin betonundan cayır cayır su çıkıyor işte. Suyu orada yaratıyor Allah ama aklın ihtiyarını almamak için sebep silsilesi var. Baraj, borular, belediyenin tesisleri falan; karmakarışık bir sistem var gibi gösteriliyor. Elektrik de öyle; santralden bir yerlere geliyor, tribünler var,dönüyorlar. Halbuki hepsi sebep, doğrudan orada yaratılıyor.


 Mesela ayna, birden insan oluşuyor aynada, bildiğin insan yani. Biraz daha boyutu artsa, bir derece daha görüntü kalitesi artsa normal adam olacak yani. Zaten netlik çok şiddetli, hatta şaşırıp aynaya bindirenadamlar oluyor. Bilmiyor, yol zannediyor, olanca gücüyle çarpıyor. Farkına varamıyor. Aynada ev yaratıyor Allah, meyveler yaratıyor. Üç boyutun kalitesini biraz artırmış olsa, hissini vermiş olsa, onlar da hakikat olacak. Sanki aynanın içine girsen başka bir aleme girecekmişsin gibi. Aslında öyle de. Ayna bir alemin kapısı. Allah’ın rahmet, nimet kapısı. Küçücük, arpa kadar delik, Allah oradan nimet yağdırıyor. Soğutma aletini oraya bağlıyoruz, ısıtma aletini oraya bağlıyoruz, saç kurutma oraya bağlanıyor, mikser oraya bağlanıyor; canın ne istiyorsa yapıyorsun. Bütün mesela tığ girecek kadar ufacık boşluk, Allah onu vesile etmiş.

Aslında hepsi cennet harikası tarzı olaylar, cennette de buna benzer oluyor fakat sadece sebep yok. Mesela dolabın kapağını bir açıyorsun, cennetteki sistemin aynısı var; kapağı açtığın zaman bir aleme giriyorsun, orada tabaklar hazır oluyor. Tabağı Allah o anda yaratıyor ama tabak sanki orada sürekli duruyormuş gibi görünüyor. Halbuki; “Allah her an bir yaratmadadır” diyor ayette.“O, her an bir iş üzerindedir” diyor Kuran’da. Mesela şu anki yayın da bütün dünyada, her yerde yayınlanıyor; bir tane insan, milyonlarca insan oluyor. Tek bir insan! Allah biraz daha netleştirse ekrandan dışarı çıkarıyor. Selamun Aleykum deyip, aşağıya inecek gibi; bir parça daha netleşse. Allah gücünü gösteriyor. En az cennet kadar harika aslında dünya; fakat sebeplerden insanlar hipnotize oluyor, farkına varamıyorlar.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "2 Haziran 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


27 Haziran 2012

Pkk 'nın Anayasası yok!


Biz Müslüman olduğumuz için, kendi inancımızı savunuyoruz, konu bu. Marksist, Leninist dinde şiddet ve terör o dinin ibadetidir, hükmüdür. Onu yapmayan o dinden çıkar. Marksist, Leninist olamazsın artık, oportünist yani münafık olursun, o dinin münafığı olursun adam öldürmezsen, terör yapmazsan. Terör yapan da takva olan olur, iyi olan olur. Onun için zaten PKK’lılar şehit diyorlar, kendi adamlarına. Çünkü o dinin şehidi olmuş oluyor kendi inançlarına göre. Yani Marksist, Leninist düşüncenin, komünist düzenin şehidi olmuş oluyor, kendi inancına göre. Onun da kendine göre dini ritüelleri var. Ona göre komünist bayrak örtüyorlar cesedin üstüne, ona göre bir ritüel uygulanıyor, komünist ritüel uygulanıyor.

Fakat şimdi, burada bir dengesizlik var. Hükümet anayasayla korunmuş durumda, anayasanın sınırları içinde kalmak durumunda. PKK’nın anayasası yok, adamın öyle bir konusu yok, özgür adam, hür. PKK, bir kardeşimizi şehit ettiğinde veya bir PKK’lı öldürüldüğünde, PKK’nın savcısı gelip araştırma yapmıyor. Adamın cesedini PKK’lılar ayağından tutup sürükleyerek götürüyorlar, bir yerden aşağı atıyorlar, üstüne toprak, taş falan yığıp kapatıyorlar o kadar, yaptıkları sadece bu. Ama devlet gidiyor, numaralar koyuyor, merminin atıldığı yerlere teker teker, tebeşirle çiziliyor, durum değerlendirmesi yapılıyor, savcı geliyor olay yerinde tutanak tutuyor, mahkemeye veriliyor deliller aranıyor. PKK’nın öyle bir konusu yok. Ne delil arama var, ne şahit arama işi var, ne adalet var, ne hukuk var.

Adam tuttuğunu vuruyor, şehit ediyor. Onun için onlar da müthiş bir gerilla yönteminin avantajı var, yani komünist gerilla yöntemlerinin avantajı var. Hükümetin ne böyle bir avantajı var, ne fikri avantajı var,  ideoloji avantajı var. İdeolojisi yok çünkü hükümetin. Dünyanın en büyük felsefesi onlar da şu an. Dünya tarihinin en büyük felsefesidir Marksist, Leninist felsefe. Beş bin yıllık tarih içerisin de tespit edilen, bu kadar çaplı dünyayı etkileyen, bu kadar kapsamlı ve bu kadar insanları inandıran bilime, fen ve felsefeye dayalı bir din hiç olmamıştır. Hep hurafeye dayalı olmuştur kendi kafalarına göre. Ama bunun samimi olarak bilime dayalı olduğuna inanıyorlar. Hakikaten de bilimle örtüşen çok yönleri var.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "31 Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


Adnan Oktar'ın Prof. Hooshang Amirahmadi ile sohbeti


ADNAN OKTAR: Evet maşaAllah. Şeref verdiniz, hoşgeldiniz Hooshang Bey.

PROF. HOOSHANG AMİRAHMADİ: Çok teşekkür ederim davetiniz için. Çok memnunum burada olmaktan.

ADNAN OKTAR: Evet Hooshang Bey İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılmıştı. İnşaAllah yine katılacak. İran Cumhurbaşkanı olmasını bekliyoruz inşaAllah. Çok değerli, seçkin bir insan. Amerika’da geniş çevresi olan, herkesin tanıdığı, değerli bir siyasetçi aynı zamanda. Hem bilim adamı, hem değerli bir siyasetçi. Kıymetli fikirlerinden istifade etmek istiyoruz. Ben bir soru sorayım da sohbeti başlatalım. İran’la Türkiye’nin birleşmesi, Pakistan’ın birleşmesi, Mısır’ın birleşmesi nasıl olur sizce?

PROF. HOOSHANG AMİRAHMADİ: Tüm Müslümanlar beraber olmalı, dediğiniz gibi Türkiye, İran, Pakistan ama aynı zamanda Endonezya gibi çok büyük ülkeler, Suudi Arabistan, Araplar, Müslümanlar birleşmeli. Türkiye de bu birleşmede öncü rolü oynamalı inşaAllah, öne geçmeli. Çok memnun oluruz bundan, hükümet ve siz çok büyük işler yapıyorsunuz İslam’ın birleşmesi için, Müslümanların birleşmesi için. Sadece yobazlar var, yobazlar biraz sorun çıkartıyorlar. Fakat onlara karşı, aynı zamanda faşizme, komünizme, materyalizme karşı da bir fikri mücadele gerekiyor. Herkes kardeş, İran’da bir deyim vardır; bir ailenin ferdinin başı dertte olduğu zaman, bütün aile bundan rahatsızlık duyar. Hepsi dertte demektir inşaAllah. Müslümanlar için birleşmeliyiz.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah, maşaAllah. Fakat omurga bir öyle başlamasında fayda var herhalde. İlk bir Türkiye, İran, Pakistan, Mısır olduktan sonra arkası gelir inşaAllah. İnşaAllah sizler gibi böyle aydın, kaliteli, insan sevgisiyle dolu, İslam’ın özünü savunan, Asr-ı Saadet Müslümanlığını savunan, sevgiyi, muhabbeti dünyaya yaymaya gayret eden, Hıristiyanlara, Musevilere de şefkatle bakan, onları da bu birlik içerisinde koruyup kollamayı amaçlayan bir ruh içerisinde olduğunuzu biliyoruz. Bu konudaki fikirlerinizi de alırsak ihya oluruz. Güzel olur diye düşünüyorum.

PROF. HOOSHANG AMİRAHMADİ: Tamamen katılıyorum sizin söylediğinize, dediğiniz gibi İslam Birliği’nin başında Türkiye, Pakistan, Mısır olmalı. Fakat ondan sonra da bütün Müslümanlar temsil edecek şekilde Endonezya hepsi birlikte katılmalı inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii.  Önce bir başı kurtaralım, sonra gövdeyi kurtaracağız inşaAllah. Ama tabii insancıl, makul insanların lider olması çok önemli. Mesela sizler gibi, kabil-i hitap, konuşulabilen, insani yaklaşımı olan, merhametli, Peygamberimiz’e (s.a.v.) samimi sevgisi olan, kadın düşmanlığına karşı, yobazların kadın düşmanlığına karşı Kuran’ın sevecen yaklaşımını savunan, makul, mantıklı, akıllı insanlara ihtiyaç var. İnşaAllah sizler de bu konuda vesile olursunuz, öncü olursunuz, Mehdi(a.s.)’a hep birlikte talebe oluruz inşaAllah.


Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "27 Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


Din zamana uymaz!


Peygamberimiz (s.a.v.) ahir zamanla ilgili hadislerde belirtmiş. Peki ne olmuş belirttikten sonra aynısıyla doğru çıkmış. Şimdi ne yapacaksınız? O kitabı yazan adama sormak lazım. Bir kere mantık bozukluğu en başta. “Zamana uygunluk!” Dinde böyle bir şey olur mu? “Zamana uygunluk!” “Zaman uygun değilse, sahih değildir.” Son derece bozuk bir itikat, son derece bozuk bir ifade. Yani dinle, imanla alakası olan bir söz değil. Ne demek zamana uygunluk? Yüz yıl sonra diyecek ki adam, “bu zamana da uygun değil.” Zaten deccaliyetin yüz yıl sonra yapacağı da o. Zamana uygun değil diye, dinin tamamını kaldıracak. Dinin tamamını kaldırıyorlar zamana uygun değil diye.

Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi a.s.) ile ilgili hadisleri belirtmiş tamam. Sen diyorsun ki “uydurma hadis.” Tahakkuk etmiş, ne yapacaksın şimdi? Kaç tane? 550 hadis var. Hangi birini gizleyeceksin? Hangi birini reddedeceksin? Kuyruklu yıldızın çıkacağını söylemiş, çıkmış. “O kuyruklu yıldızdan sonra bir kuyruklu yıldız daha çıkacak” diyor, “iki uçlu olacak” diyor. 5000 yıllık yazılı tarihte iki uçlu kuyruklu yıldızdan bahsedilmiyor. Mucize. Zamanını da vermiş, tam verdiği zamanda çıkıyor. Diyor ki bak; “O kuyruklu yıldızın bir özelliği vardır” diyor, “diğer kuyruklu yıldızlardan aksi istikamette gider” diyor. Aynısıyla çıkmış mı? Çıkmış. Şimdi ne yapacaksın, nasıl reddedeceksin? “Bütün kuyruklu yıldızlardan daha parlak” diyor. Bu da doğru çıkmış. “İki ucu da parlak ve kuyruklu” diyor. İki ucu da kuyruklu, Hiç görülmemiş kuyruklu yıldız çeşidi.

 Aynısıyla Resulullah (s.a.v.)’in dediği gibi çıkmış. Şimdi ne yapacaksın? Bak seni daha da sıkıştıracak bir durum var. Kimse onu yazan hoca ismini verse daha iyi olur. O adamın ismini falsan öğrenin siz bana, ben biraz o konuyla ilgileneyim. “O kuyruklu yıldızdan birkaç yıl önce” diyor, “bir kaç yıl süren kuraklık olacak, yağmurlar kesilecek” diyor. Üç yıl yağmurlar kesildi. Adamlar dedi ki; “Küresel ısınma var, bittik” dediler. İşte, gaz ocağı yakmayın, çakmak yakmayın, tıraş köpüğü sıkmayın falan abuk sabuk böyle ilginç şeyler. Ozon delindi, kazan delindi bilmem ne falan bayağı bir şamata yaptılar. “Kızıl ırmağın suyunu size içireceğiz artık.” Sonra ne oldu? Peygamberimiz diyor ki; “Kuyruklu yıldız çıktıktan sonra yağmurlar bollaşacak, bu sefer de yağmurdan şikayet edecekler” diyor, çokluğundan. Şimdi de yağmurun çokluğundan şikayet ediyorlar, ettiler, her yerleri sel bastı. Şimdi sen ne dedin hoca? “Zamana uygunluk!” Zamanı patlattı bu hadis. Aynısıyla doğru çıktı ne yapacaksın? Bak sadece bir hadis, 550 hadisten bir tanesini söylüyorum.

Bütün detaylarıyla, bütün kenarıyla, bütün köşesiyle ucuyla bucağıyla, bak detayları var, uç detayları kenar detayları var. Kenar detayların kenar detayları var. Ekip olarak, bütün olarak, yapı olarak tamamen doğru çıkıyor. Hani uydurmaydı? Sahih olduğunu, olayın tahakkukundan anlamış oluyoruz. Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.)’ın şehit edilmesini Peygamberimiz (s.a.v.) belirtmiştir. “Hilafetim benden sonra 30 yıl süreceği” onu da söylemiştir, doğru çıkmıştır. Gayb haberleri bir tek hadisler de değil ki Kuran’da da var. Cenab-ı Allah; “Gaybı peygamberlerimden seçtiklerime bildiririm” diyor Allah. Bizanslılarla İranlıların savaşını da belirtmiştir Allah, savaşın nerede olacağını söylüyor Kuran’da. “Dünyanın en alçak yerinde olacak” diyor. “Bizanslılar yenecek” diyor. Yılını da belirtiyor, kaç yılında olacağını da belirtiyor. Aynısıyla doğru çıktı. Hani bilmiyordu Hz. Peygamber (s.a.v.)? Biliyor. Bunlar aklına yatmazsa, imanlarında güçlük çekerlerse, iman etmekte güçlük çekerlerse; ne oldu diyoruz?

“Zaman uygun değil. İnkar edelim.” Olmaz, olmaz. İmam Hatiplerde çocukları ta oralardan batırıyorlar, bitiriyorlar birçoğunu, mahvediyorlar çocukları. Yarı dinsiz hale getiriyorlar bu izahlarla. Dinin imanın özünden çocukları uzaklaştırıyorlar. İnsanlar da İmam Hatib’e gönderdik diye seviniyor çocuğunu. Bu bilgiyle çocuk ne olur? Zamana uygun değil diye hadisleri reddederse nereye gider? Ayet.. Ayeti de kabul etmiyorsun. İmam Hatip’te sor bakalım, Kuran’ın ayetlerinden ben sorsam, bir çok ayeti kabul etmeyecekler, inkar edecekler. Aslında bu adamlarla bir telefon bağlantısı olsa, ben bunları bayağı bir şekle, şemaile sokarım. Kaçarı, göçeri de olmaz canlı yayın olduğu için. Yani yalan da söyleyemez. Yalan söyledi mi açıkça görülür.

Birçok Kuran ayetini kabul etmez bunlar açıkça söylüyorum. Şimdiden söylüyorum. Yani hangi Kuran ayetlerin kabul etmeyeceklerini de sayarım. Zamana uygun değil diye kabul etmeyecektir. Zamana uygun olmaz ki. Zaman dine uyar, din zamana uymaz. Öyle şey olur mu? Zaman dine uyacak, zaman dine uyar. Bütün zamanlar dine uymakla mükelleftir. Din zamana uymaz. Ne kadar zaman varsa tamamı dine uyacak, dünya zamanı içerisinde. Din zamana uydu mu din kalmaz zaten, dinsizlik olur, deccallık olur, başka bir şey kalmaz.





Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "26 Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Bediüzzaman diyor ki!


Bediüzzaman diyor ki; “İşte bu sırr-ı azîme (büyük sırra), Hazret-i Peygamber (A.S.M.) işaret etmiştir ki: Hazret-i İsa gelecek, ümmetimden olacak; aynı şeriatımla amel edecektir.” Bediüzzaman, Mektubat’ta 528. sayfanın 21. maddesinde belirtiyor. Bak “İşte bu sırr-ı azîme (büyük sırra), Hazret-i Peygamber (A.S.M.) işaret etmiştir ki: Hazret-i İsa gelecek, ümmetimden olacak; aynı şeriatımla amel edecektir.” Hz. Mehdi (a.s) varsa Hz. İsa (a.s)da vardır, Hz. İsa (a.s) varsa Hz. Mehdi (a.s)da vardır. Neye göre, Sünni inanca göre. Hanefi, Hanbelî, Maliki, Şafii mezheplerine göre Hz. Mehdi (a.s)’ın inkarı mümkün değil. Vacip hükmünde, kesin. “İnkâr eden dinden çıkar” diyor Ehl-i Sünnet inancında. Hz. Mehdi (a.s) kesin. Hz. İsa Mesih (a.s)’da, Hz. İsa Mesih (a.s)’ın inişine inanmak vacip, farz hükmünde. İnkârında insan dinden çıkar, Sünni inançta. Caferilikte, Şiilikte de aynı şekildedir. Temel inançtır.

Bediüzzaman diyor ki; kendi vakti için, Mehdi konusu için, “bu üç vezaifi (görevi) birden bir şahısta yahut cemaatte bu zamanda bulunması” kendi zamanında bulunması, “ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi (birbirine engel olmaması, zarar vermemesi)” birbirini bozmaması, “pek uzak, adeta kabil (mümkün) görülmüyor.”Benim zamanımda Hz. Mehdi (a.s)’ın gelmesi mümkün değil diyor.“ahir zamanda, Al-i beyt-i Nebevi'nin (a.s.m.) (peygamberimiz (s.a.v.)'in soyunun) cemaat-i nuraniyesini (nurani cemaatini) temsil eden”yani seyyidler cemaatini temsil eden, temsilci olan, “Hazret-i Mehdi'de ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir (biraraya gelebilir, toplanabilir).” Sonradan gelecek diyor Hz. Mehdi (a.s), bak Hz. Mehdi (a.s) ve cemaati, ikisi de sonradan gelecek, diyor. Hz. Mehdi (a.s) olacak, cemaati olacak ve Hz. Mehdi (a.s) ve cemaatinden oluşan şahsı manevi oluşacak, diyor ne zaman? Ahir zamanda olacak, diyor. Benden sonra gelecek, yüz yıl sonra, diyor. Net tarih veriyor.

Bak diyor ki, “âhir zamanda, Şeriat-ı Muhammediyeyi ve Hakikat-ı Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (a.s.m.)”yani Kuran’ı ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini “ihya ile, ilân ile,”ihya, geliştirmek, güçlendirmek. İlan; bütün insanlığa ilan etmek. “icra ile,”icra; fiilen uygulamak, “icra ile başkumandanlarıolan”Başkumandan, şahsı manevi başkumandan olur mu? “başkumandanları olan büyük Mehdînin  kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri” Türkiye’ye değil, bütün dünyaya göstermeleri. Ne yapacakmış Mehdi? Bak, “büyük Mehdînin  kemâl-i adaletini”yani kemale ermiş adaletini, “ve hakkaniyetini”hakkı arama üstünlüğünü, “bütün dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.”



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "25 Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Hükümeti devirmek için bunu yapıyorlar!


 DİDEM HANIM: Hocam az önce de belirttiğiniz gibi siz, Uludere olayını kullanarak hükümeti yıpratma amacı olduğunu söylemiştiniz. Fatih Altaylı da dünkü yazısında; “kimsenin Uludere olayı nedeniyle hükümetin düşmesini istemediğini ancak, bu konuda doğru düzgün bir soruşturma yapılmasını, bu hatanın nereden kaynaklandığının, olayda kötü niyet olup olmadığının ortaya çıkarılması gerektiğini” söylemiş. “Neler eksik yapıldı, neler fazla, anlaşılsın. Hata yapanlar hesabını versin, amaç bu.” anlamında bir yazı yazmış.

ADNAN OKTAR: Benim gördüğüm. Yani bana cevap vermiş, çünkü bunu benden başka söyleyen olmadı yani. “Hükümeti devirmek için bunu yapıyorlar” dedim, bana cevap veriyor kendi kafasınca. Tamam da dillendirme şekli ve üslupta, hükümeti yıkmak arzusu olduğu hissediliyor, biz bunu diyoruz. Hukuki yönden talep ayrıdır, hükümeti yıkma azmi ayrıdır. Hukuki talepte bulun. Ama hükümet buna cevap verdi bak, dedi ki; “yargı ağır işliyor ama sağlam netice alır” dedi. Bir anda çabukça da netice alınabilir, tamam, önlemler alınırsa. Ama genellikle de, bütün yargıya ait faaliyetlerde belirli bir ağırlık oluyor. Ama sonunda da oluyor yani, gereken oluyor. Söylediler de “bizimle alakası yok” dedi hükümet, Başbakan “ben böyle bir karar vermedim” dedi. Yalan söylemiyor koskoca Başbakan. “Benim haberim yok” dedi. “Yani ben böyle bir kararın içine girmedim” dedi. Tamam, o zaman Başbakan'ın yakasına yapışmaya gerek yok. İçişleri Bakanı da “ben de böyle bir karar almadım” diyor. O zaman İçişleri Bakanı'nın da yakasına yapışmaya gerek yok.


Demek ki operasyonu yapanlar, belirli bir birim. Onların içinde belirli kişilerdir bunu yapan. Muhtemelen de o an, panik oldular, karıştırdılar. Yani operasyonun bir an önce yapılmasını gerektiğini düşündüler. Çünkü hakikaten eğer, PKK hareketiyse o, bir operasyon yapar da, Mehmetçiklerden de 15-20 kişiyi şehit ederlerse, o zaman adamın yakasına onun için yapışacaksın. Diyecekler ki; “’sen PKK'lıların geldiğini gördün. Sana elektronik olarak uzaydan bu bilgi geldi. Bu hareket ilerliyor katırlarla, bunlarla yüklü. Karakola doğru da gidiyorlar. Sen tedbir almamışsın, bunlar vergisini ödemeyen kişidir’ demişsin. Yanlış teşhis koyup, bak o çocukları orada mahvettirdin, ortalığı birbirine kattırdın, karakolu yaktırdın. Gel şimdi seni mahkemeye vereceğiz” deseler ne yapacak adam? Çok zor bir karar, kasten yapıldığına ben inanmıyorum. Ama şöyle olabilir yani hükümeti yıpratmak için, kasten planlanmış da olabilir, bu doğru. Ama böyle bir kararın kolay olmadığını da görüyoruz. Yani ikisi de tehlikeli ama tabii ki istihbaratın değerlendirmesi, farz edelim karakoldan bilgi alınabilir. “Bunlar kaçakçı mı değil mi, kimdir emin misiniz?” Yahut mesela, bir alçak uçuş yapılıp bakılabilir, helikopterle bakılabilir. Veyahut karakollara zaten o anda “bilgi geldi” diyorlar. Bunların her birini değerlendirir. Eğer orda her ne kadar bir açık varsa, o zaman olay tabii biraz karanlık. Biraz değil de bir hayli karanlık olmuş oluyor. Ama burada hükümetin yakasına yapışmaya kalkmak doğru değil. Kim yaptıysa onun yakasına yapışmak lazım.




Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "25Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 



Atatürk Hz Mehdi (as)'ın Öncüsüdür!



 Aslında insanlar nasıl dua edeceklerini bilirler. Nasıl namaz kılacaklarını da bilirler. Fıkıhla ilgili bir sorun yok. Herkes biliyor, yani bilinmez diye bir şey yok. Hatta detaylarını d biliyorlar. İman sorunu var. İman olduğunda da, müşriklik sorunu var. Şimdi adam iman ediyor ama müşrik oluyor. Bu çok tehlikeli. Allah; “İnsanların çoğu iman etmez” diyor. “İman edenlerin çoğu da Allah’a şirk koşmadan iman etmez” diyor. Muazzam bir müşrik ordusu var dünyada.

Rahmetli Atatürk, bu müşriklere karşı Allah tarafından gönderilmiş bir insan. Çok etkili faaliyet yapmış. Müşriklerin hakkından gelmiş hakikaten, yani ciddi şekilde durdurmuş. Çünkü müşrikler anti-Mehdi’dir. Hz. Mehdi (a.s)’ı kabul etmez müşrikler. Onlar hepsi kendini ilah görürler-haşa. Ayrı ayrı onlar dukalıklar şeklinde, krallıklar şeklinde ayrı ayrı yaşarlar. Yani üstlerinde bir güç kabul etmezler. Dolayısıyla da, Hz. Mehdi (a.s)’ı asla kabul etmezler, Hz. İsa Mesih (a.s)’ı da kabul etmezler. Ama onlar kendi ifadeleriyle Hz. Mehdi (a.s)’dan kurtulmanın yollarını bulmuşlardı. Kimi “şahs-ı manevi” der, kimi işte yüzlerce sene sonra gelecek der, kimi gelmiş geçmiş der. İlla ki kurtulacakları bir yol buluyorlar. Veyahut “geldi de tamam geldi ama bizi ilgilendirmez” diyor. “Geldi şu an vazifede, doğru” diyor, “bizi ilgilendirmez, bizim görevimiz o değil” diyor. Senin görevin ne? Müşriklik. Birçok yol bulmuşlardır. Rahmetli Atatürk de, bunların sahtekarlığını tespit ettiği için, var gücüyle bunlara mücadele vermiş.

Atatürk, net Hz. Mehdi (a.s) öncüsüdür. Yani Atatürk olmadan, Hz. Mehdi (a.s)’ın çıkması imkansızdı. Önce Atatürk zuhur eder sonra Hz. Mehdi (a.s). İkisi birlikte İttihad-ı İslam’ı oluşturan güç. Atatürk her türlü eracifi, pisliği ortadan kaldırmıştır, geniş çaplı. Hz. Mehdi (a.s) da, son ilmi vuruşu yapacaktır, müşriklerin pisliğini yeryüzünden tam anlamıyla kazıyacak şekilde son vuruşu yapacak. Yobazlar kendilerinin yüz misli daha azılı bir yobaz bekliyorlar, yani haşa Mehdi olarak. Zaten Hz. Mehdi (a.s), yobazlığı yıkmaya geliyor. Onlar diyor ki; “biz öyle bir yobazız ki ama bizim yüz misli yobaz olacak, biz onun” haşa “yobazlığını kabul etmede zorlanacağız” diyor. “O kadar yobaz olacak ki bizim yobazlığımızı katlayacak, işimize gelmeyecek kabul edemeyeceğiz” diyor. Halbuki tam tersi, senin yobazlığını yıkıyor, insan gibi Müslüman gibi yaşayacağın sistemi getiriyor, vesile oluyor Hz. Mehdi (a.s). Böyle ev hanımı gibi bazı tipler var, oturdukları yerden Atatürk’e, cumhuriyete, mukaddesata.. Ev hanımı derken; münafık ev hanımı tarzında, ağza alınmadık sözler ediyorlar. Bunlar, ev Müslüman’ı. Cesaretin varsa, köpek gibi ne korkup kaçıyorsun yurt dışına. Madem öyle delikanlısın, madem Türkiye’deki Müslümanları kurtarmak azmindesin, Müslümanlara faydalı olmak azmindesin, gel bizzat başlarında bulun kurtar.

Ya onların da senin gibi kaçması gerekiyordu, onlar kaçmıyor köpek sen kaçmışsın. Oradan da ürüyorsun köpek gibi. Gel delikanlıysan, yiğitsen burada konuş görelim. Hem boyunu posunu, kafanı. Böyle sokak köpekleri olur, müstahkem yer bulur kendine ürer sürekli. Bunlar da it gibi ürüyor dışarıda. Öyle yiğitseniz gelin Ankara’ya, gelin Kızılay’ın göbeğinde gelin anlatın bakayım anlatacaksanız. Ulus’a gelin anlatın yahut Taksim’in ortasına gelin bir anlatın. Köpek herifler madem o kadar yiğitsiniz, madem o kadar babayiğitsiniz. Eline odunu alan, sopayı alan ortaya çıkıyor. Yani “ben Mehdi’yim, ben mücahidim, ben mürşidim” diye. Gel de bir boyunun ölçüsünü alsınlar.


Allah diyor ayette; “Uzaktan saklanırlar, Müslümanların haberini uzaktan alırlar” diyor. Kendilerini kurtulmuş görüyorlar kaçıp. Bir kere Müslüman cesur olur, köpek niye korkuyorsun? İt gibi kaçıyorsun. Şehit olmayı da kabul ediyor Müslüman, gazi olmayı da kabul ediyor, hapse girmeyi de kabul ediyor, her şeyi kabul ediyor. Senin canın tatlı kaçmışsın, hiçbir şeyi kabul etmiyorsun, ne şehit olmayı, ne gazi olmayı, ne hapse girmeyi. Mahalle münafık hanımı gibi oradan car car car ötüyorlar. Atatürk’ü koruma kanunu kaldırmayı teklif etmek, çok çok anormal bir hareket olur. Bakın, en başta onu söyleyen insanları bitirir münafıklar. Küfretmenin hürriyeti kanunu olur mu? Çünkü Atatürk vefat etmiş bir insan, kalkıp kendini nasıl savunsun? Normalde mahkemeye verirdi bu çakalları. Vefat etmiş, “istediğim gibi hakaret ederim,” olur mu? Tabii ki koruma kanunu olacak.

Nasıl kendini savunsun? Kardeşim varisi yok, çocuğu yok ki hadi diyelim çocuğu adına mahkeme açalım, çocuğu savunsun. Torunu yok. Nasıl yapacağız? “İstediğim gibi küfrederim” diyor, “beni bırakın küfredeyim” diyor. Dilini kopartırız. Ne ile? Kanunla hukukla. Dangalaklığa müsaade yok. Kardeşim, şimdi “ben yobazım” diyor, ondan daha azılı bir yobaz var, “seni öldüreceğim” diyor öbür yobaz da. “Sen az yobazsın” diyor. Hani sokak köpekleri olur ya, irisi ufağını boğazlar falan. Bunlar da sokak köpeği gibi, daha iri yobaz olan, daha küçük yobazı boğacak güçte oluyor, boğmak istiyor. Birbirlerine düşmanlar, nefret ediyorlar birbirlerinden. Acayip bir rekabet var aralarında. Kimse de bunları kaile aldığı yok. Onun için rahmetli çok çok iyi yapmış. Her gün ne kadar önemli icraatta bulunduğunu, daha açık görüyoruz




Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "22 Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Hz Mehdi (as) Mezhepleri Kaldıracak!


Onun (Hz. Mehdi (a.s)'nin) döneminde din tamamen rey'den arınmış olarak eski hüviyetini kazanacaktır.” Yani “benim kanaatim şu, benim kanaatim bu” herkesin bir reyi, kanaati var.Bu kanaatler kalkacak, diyor. Reyden tamamen arınacak, kanaatler kalkacak. Eski hüviyetini kazanacak, diyor. İlk hüviyeti, sahabe dönemindeki. “Vereceği birçok hükümlerde ulemanın mezheplerine muhalefet edecektir.”Ulemanın, mesela; Hanefi, Hambeli, Maliki, Şafi, Şii, Vahabi hepsine muhalif.  “Bundan dolayı ondan (Hz. Mehdi (a.s)’dan) uzak duracaklardır.” Aman kardeşim uzak dur, çok tehlikeli. Çoluğunu çocuğunu da uyar. Aman, sakın! Sakın yanaşmayın, diyor. 

“Zira zanlarına göre, gerçekten Allah imamlarından sonra bir müçtehid bırakmadığını kabulleneceklerdir...” (Muhyiddin Arabi, "Futuhat-El Mekkiye", 66. bab, c. 3, s. 327- 328). Yani, daha büyük alim gelmez artık, diyorlar. En büyük alim benim kendi alimimdir, hocamdır, kendi mücaddidimdir. Ondan başka da müceddid olmayacağı için asrın müceddidi benim hocamdır, diyeceklermiş. (Muhyiddin Arabi, "Futuhat-El Mekkiye", 66. bab, c. 3, s. 327- 328). Başka da alim kabul etmeyecekleri için Mehdi’yi kabul etmeyecekler, diyor. Yani herkes kendi alimini, kendi hocasını en son alim olarak görecek bir çok kişi, diyor. O yüzden de Hz. Mehdi (a.s)’ı kabul etmeyecekler. Şu anda da öyle.
“Mehdi, dini Peygamberin (s.a.v.) zamanında olduğu gibi aynen tatbik edecek. Yeryüzünden mezhepleri kaldıracak.” Mezhep kalmıyor. “Halis ve hakiki dinden başka hiçbir mezhep kalmayacak.” Yobaz ne yapıyor? Kıvranıyor onu görünce. Din gitti, diyor. “Onun düşmanları içtihad alimlerinin taklid edenleri olacak.” Yani şu an ulemalar ne yapıyorlar? İçtihat alimleri kim? İmam Hanefi, İmam Hambeli, İmam Malik, İmam Şafi onun mukallidi. Mesela alim hoca ama onun mukallidi. Onu taklit ediyor. Mezhebe uyuyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın düşmanları kim oluyormuş? İçtihat alimlerini taklit edenler olacak, mezhebe uyanlar olacak. “Çünkü onlar Hz. Mehdi (a.s)'ın mezhep imamlarının tersine hükmettiğini gördüklerinde” tam tersi. İmam Hanefi’nin tersi, Hambeli’nin tersi, Maliki’nin tersi, Şafi’nin tersi. Bazı yerlerinde uyar, bazı yerlerinde de tersi. “İmamlarının tersine hükmettiğini gördüklerinde bundan hoşlanmayacaklar, fakat karşı da gelemeyecekler. Onun manevi gücünden çekindikleri için ister istemez hakimiyetine boyun eğecekler.”diyor.

Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "20 Mayıs 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz.