26 Ağustos 2011

Bediüzzaman ve Türk-İslam Birliği


İşin doğrusu Libya artık Türk İslam Birliği’nin bir parçası oldu. Benim ne demek istediğimi daha ileriki günlerde anlayacaksınız. Suriye de aynı şekilde olacak inşaAllah, Mısır da. Bu olayların böyle gelişeceğini Bediüzzaman önceden bildiriyor. 


Diyor ki: “İstikbal, yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak.” Yani ne komünizmin, ne faşizmin, ne şunun ne bunun. “Hâkim, Kuran-ı Kerim’e uygun olan imani gerçekler olacak” Kuran-ı Kerim’e uygun olan gerçekler dünyaya fikren hâkim olacak diyor. “Ey bu Emevi Camii’ndeki kardeşlerim gibi İslam âleminin bu büyük camisinde olan kardeşlerim” yani bütün dünya Müslümanlarına sesleniyor. “Siz de ibret alın, bu kırk beş senedeki bu dehşetli olaylardan ibret alın. Tam aklınızı başınıza alın. Ey düşünen ve akıl sahibi ve kendini bilgili telakki edenler” Yani asıl, akil olanlar, yönetici konumunda olanlar, dava adamı, devlet adamı olanlar.


“Sözün kısası biz Kuran talebesi olan Müslümanlar” dikkat edin, Kuran talebesi diyor. Bu özel bir izah; Kuran talebesi. Biz Kuran talebesiyiz diyor. Yani Kuran’ın yeterliliğini vurguluyor. Çok hayati bir üsluptur bu, Kuran talebesi denmesi. Kuran’ın yeterliliğini söylüyor. Çünkü müşrikler Kuran’ın yeterli olduğunu kabul etmezler. Münafıklar kabul etmezler. Münafıklar oradan harekete geçerler ,yani Kuran’ın yetersizliğini iddia ederek Müslümanlara alçakça ve kahpece saldırırlar. “Doğruyu yanlıştan hakkı batıldan ayıran delile uyuyoruz” Doğruyu yanlışı, hakkı batılı biz nereden anlıyoruz? Kuran’dan anlıyoruz. “Akıl ve fikir ve kalbimizle imani gerçeklere inanıyoruz” Bir kere aklımızı kullanıyoruz diyor, fikir sahibiyiz ve vicdani kanaatimizle “imani gerçeklere inanıyoruz.” Kuran’ın hakikatlerine, imani olan her türlü delile inanıyoruz. “Başka dinlerin bazı insanları gibi rahipleri taklit için doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan ayıran delilleri bir kenara bırakmıyoruz” Yani net delile uyuyoruz, şirk tavrı göstertmiyoruz diyor.


Altıncı, yedinci mâniler: Bizdeki istibdad ve şeriatın muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümânaat ediyordular. Bir şahısdaki münferid istibdat kuvveti şimdi zevâl bulması, cemaat ve komitenin dehşetli istibdatlarının otuz-kırk sene sonra zevâl bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveraniyle ve sû-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mâni de zevâl buluyor ve bulmaya başlamış. İnşâAllah tam zevâl bulacak.”  Artık 30-40 sene sonra hürriyet yayılmaya başlayacak, demokrasi yayılmaya başlayacak diyor. Dediği gibi aynısıyla oldu. Bediüzzaman’ın bir kerametidir bu. PKK’nın yaptıkları, uyuşturucudan insanlar ölüyor, Afganistan’da insanları şehit ediyorlar, Irak’ta zulüm görüyorlar, Libya’da Kaddafi psikopatlık yaptı, Suriye’de o sırık millete müthiş azap çektiriyor. “İnsanlar artık İslam’ın gerekliliğine tam kanaatleri geliyor” diyor. Tam Hz. Mehdi (as)’ın vaktini veriyor diyor. Bunu ta Abdülhamit döneminde söylüyor. Ta 71’den sonraki hayata bakıyorum diyor. Önce gidiyor 71’e, tayyimekan tayyi zaman. Önce o vakte gidiyor, 1371’den sonraki hayata bakıyor. “30-40 sene sonrası” diyor. Abdülhamit döneminden çıkmış zaten. Zamanın içinde durmuyor. Bir o zamanda bir o zamanda bir o zamanda. Görmediğimi yazmadım demiş Bediüzzaman, yeminle söylüyor. “Görmediğim bir şeyi yazmadım” diyor.


Hz. Mehdi (as)’ın özelliği olarak Bediüzzaman diyor: “evet meşhurdur ki en kesin fazilet odur ki düşmanları dahi o faziletin tasdikine tanıklık etsin.” Hz. Mehdi’ye mecbur olacaklar, hakikaten üstünmüş maşaAllah diyecekler. Bak “düşmanlarına dedirttirecek Allah, düşmanları tasdik edecekler faziletini” diyor. “En yüksek fazilet budur” diyor. En sükseli, en güzel fazilet budur ki“düşmanları dahi o faziletin tasdikine tanıklık etsin.” “Helal olsun”, “bu kadar”, “maşaAllah” diyecekler.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın A9 TV'de ''23 Ağustos 2011'' tarihindeki sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını http://www.a9.com.tr  adresinden seyredebilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder