14 Temmuz 2012

Hz Mehdi (as) Devrinde Süfyan Yok!



Bediüzzaman diyor ki Hz. Mehdi (a.s) için; “Hem hâkim, hem Mehdi, hem mürşit, hem kutb-u azam bir zatı nurani” diyor. Hâkimden kasıt ‘hükema’ diyor yani felsefeci anlamına geliyor diyor. Halbuki hâkim kelimesinin sözlükteki ilk anlamı; galip, haklı ve haksızı ayırt edip, hak ve adalet üzere hükmeden, ikinci anlamı; memleketi idare eden, üçüncü anlamı; mahkeme reisi. Ama hakim herkesin bildiği Türkçede; hakim bey deriz değil mi? Hakime ne iş yapıyorsun dedin mi, hakimlik yapıyorum. Hakim dedin mi bizim aklımıza gelen klasik hakimdir. Adalet dağıtan. Bediüzzaman bu konuyu zaten anlatmış, anlatmamış gibi bir üslupla o kelimeyi tefsir ederek hoca bulmaya çalışıyor Bediüzzaman’ın ne demek istediğini. Halbuki Bediüzzaman hakimden ne kast ettiğini anlatmış.

 Diyor ki Bediüzzaman Şualar, 5. Şua, 19. Mesele, sayfa 456’da; “Başkumandanları olan büyük Mehdi (a.s)’ın” bakın bir kere Hz. Mehdi (a.s) başkumandan, bütün Müslüman âleminin başkumandanı, demek ki bir şahıs bu “kemali adaletini” yüce adaletini, şimdi hâkimi anlıyor muyuz, anlıyoruz. Ne yapıyor muş? Adalet dağıtıyor, “kemal-i adaletini.” Hakimin anlamını anlatmış işte bak, “ve hakkaniyetini,” yine bu da görevidir, “haktan ve doğruluktan ayrılmayışını, doğruluğunu dünyaya göstermeleri” Türkiye’ye değil, İslam âlemine değil, “bütün dünyaya gösterecek” diyor Hz. Mehdi (a.s). Bediüzzaman’ın böyle bir çalışması oldu mu? Yani yüce adaletini bütün dünyaya gösterdi mi? Hakkaniyetini, yani hükmün devamı olarak, hakimliğin şerhi olarak. Hakimlik yönünde tavrını hiç gösterdiği oldu mu? Olmadı.

Bakın “dünyaya göstermesi” diyor Bediüzzaman, “gayet makul olmakla beraber gayet lazım” diyor, gayet lazım, “ve zaruri” bütün dünyaya gösterecek adaleti diyor. Ne görevle? Hakim görevle yapıyor bunu. “Ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların (cemiyet hayatına ait kuralların) muktezasıdır.” Gereğidir diyor. Başka bir yerde yine Bediüzzaman Hz. Mehdi (a.s)’ın hakimlik özelliğini şöyle açıklıyor: Mektubat, 29. Mektup, 7. Risale, 17. Kısım sayfa 411-412 : “Kadir-i Zülcelal her şeye muktedir olan Yüce Allah Hz. Mehdi ile ” şahsı manevi ile değil “alem-i İslam’ın zulümatını dağıtabilir. Ve va’detmiştir elbette vaadini yapacaktır.” Neyle yapıyor bunu? Hâkimliğiyle, gücüyle, başkumandanlığıyla yapıyor. Ve şahıs olarak, burada açık açık belirtiyor. Nerede şahıs kelimesi geçerse, “yok şahıstan kasıt şahs-ı manevidir” diyor. Bediüzzaman şahs-ı maneviyle şahsın nerede kullanılacağını çok iyi bilen bir insan. Mesela Hz. Mehdi (a.s) için diyor ki; “Süfyanın şahs-ı manevisini öldürüp dağıtacak” diyor Hz. Mehdi (a.s) şahıs olarak. “Kendisi ve talebeleri süfyanın şahs-ı manevisini,” şahsını demiyor.

 Çünkü Hz. Mehdi (a.s)’ın devrinde süfyan yok. Süfyan bitmiş oluyor onun devrinde yok. Ne zaman var? Hz. Mehdi (a.s) devrinde var. Ne var? Şahs-ı manevi var. Şahs-ı maneviye kim karşı koyuyor? Hz. Mehdi (a.s)’ın bizzat şahsı ve talebeleri. Bakın, “Mehdi (a.s) ve şakirtleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir” diyor. “O tohumlar sümbüllenir, biz de kabrimizden seyredip, Allah’a şükrederiz” diyor.Ben kabrimde olacağım Hz. Mehdi (a.s) geldiğinde diyor. “Mehdi ve talebeleri” diyor. “O tohumlar sümbüllenir, biz de kabrimizden seyredip Allah’a şükrederiz” diyor.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "28 Haziran 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder