10 Mayıs 2012

Okullardaki Dini Eğitim...


DİDEM HANIM: Hocam, Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nin düzenlediği bir sempozyumda konuşma yaptı. Son zamanlarda çok tartışılan din eğitimiyle ilgili olarak şunları söyledi:

“Tarih şunu gösteriyor ki, inancını kaybeden bir toplum dilini, kültürünü, coğrafyasına bağlılığını da kaybediyor. Dolayısıyla kimliğini de kaybediyor. Kimliği oluşturan en önemli husus dindir, inançtır. Afrika’nın yüzde 70’i bu yüzyılın başında Müslüman’dı, şu anda sadece yüzde 21’i Müslüman. Bu nedenle bütün İslam dünyasını düşünerek çalışmalarımızı yoğunlaştırmamız lazım. Bu nedenle din eğitimini tartışırken, artık sadece Misak-ı Milli sınırları içerisindeki Türkiye Cumhuriyeti’ni düşünmek lüksüne sahip değiliz. Küresel ölçekle düşünmek gerek.”

ADNAN OKTAR: Güzel konuşmuş. Ama Diyanet İşleri Başkanı’nın yapabileceği bir şey yok. Ancak bu kadar konuşur. Bazı kardeşlerimiz diyor ki; “devlet yapsın, Diyanet İşleri Başkanlığı yapsın.” Ne diyebilir Diyanet İşleri Başkanı? Mesela Darwinizm yanlıştır diyebilir mi? Havalandırırlar böyle, kanatlanır uçar. Hiçbir şekilde diyemez. Yani okullarda yaratılış okutulsun diyemez.

İzmir’den Naif Bat. Naif kafayı Amerikan bizonuna takmış. Bunlar, gücü olmayan, kimsenin kaile almadığı nokta hareketler. Oturup onu kaile alman, adam yerine koyman, dar görüşlülük olur. Adam suç işlemiş, Türkiye’ye de giremiyor, her yerde polis arıyor. Üç beş kişi etrafına toplamış cinsi sapıklık falan, kendince onları kendine ram etmiş, kaçıp gidemeyecekleri hale getirmiş. Atatürk düşmanı, devlet düşmanı, Türk bayrağına düşman. Türk bayrağına ağır hakaretler eden sapık. Şimdi oturup sen bunu kaile alırsan, sen de onun kişiliğinde olmuş olursun. Böyle kimsenin kaile almadığı, adam yerine koymadığı basit sıradan adamları dillendirmek yanlış olur. Biz yeteri kadar dikkat çektik, o yeterli. Daha uzatmaya gerek yok. Kaç kere söyledik, anlattık işte. Bu yeterlidir. Köpek ürürse ne dersin? Hoşt dersin, o kadar. İt ürür, kervan yürür derler.

Bize muhalif yüzlerce, binlerce hizip ve fraksiyon var. Ne oluyor? Coşturuyor bizi. Yelkenli bir gemiye rüzgar ne kadar çok çarparsa, o gemi o kadar hızlı gider. Eğer rüzgar durgun olur çarpmazsa yelkene, gemi gitmez. Onun için bizim de ne kadar çok muhalifimiz olursa, o kadar canlanır, o kadar hızlı hareket eder, o kadar hızlı gelişir, o kadar etkili oluruz. Muhalefeti olmayan bir hareket ölü harekettir, ölmüştür.

Yobazı, üçkağıtçısı, komünisti, dinsizi, imansızı, Allahsızı, Kitapsızı karşımızda olacak ki, bizim yaptığımız faaliyetin bir anlamı olsun. İti kopuğu ürüyecek, çemkirecek ki, bir faaliyetin anlamı olsun. Hiçbir karşıtın yok, faaliyet yapıyorum diyorsun. O acayip bir şey olur. Yani sen iti, kopuğu, çakalı adam yerine koyarsan maazAllah, neüzubillah istemeden onların adamı konumuna düşersin. Sokakta mesela giderken köpekler görüyoruz, gayet normal. Çemkiriyor, havlıyor arabaya. Ne mahsuru var, geçip gidiyorsun. Ama işi gücü bırakıp arabayı durdurursan, elinde sopayla köpeğin peşine takılırsan, çok anormal bir hareket olur, delilik olur. Çünkü sen tam gaz yoluna gidiyorsun. En fazla senin şevkini artırır, o kadar.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında müşrikler, Peygamberimiz (s.a.v.)’e savaş açtılar. Senin gibi mi düşünüyordu o zaman Peygamberimiz (s.a.v.)? Kaile mi alıyordu onları? Yok. Münafıklar dırar mescidini kurmuşlardı. Peygamberimiz (s.a.v.) kaile mi aldı? Yok. Ne yaptı?


Müslümanların şevkini, heyecanını artırdı. Onun için öyle zayıf, kişiliksiz, şahsiyetsiz insanlarda, küçük engeller gözlerine çok büyük görünür. Yani gözünün önüne bir toz parçası gelse, onu gözünde dağ gibi görür ve kişiliksizleşir. Müslüman’ın karşısına dağ gibi engeller çıkacak, onu aşacak.

Hatta; “Hz. Mehdi (a.s.)’ın önüne dağlar çıkar.” Dağlar nedir? Münafıklar, yobazlar. Orada topraktan dağ kast edilmiyor ki. İnsan dağları kastediliyor. Yobaz ve münafık, iblisun ve iblisat, şeytanun ve şeytanat, kafirun ve kafirat, müşrikun ve müşrikat orduları, bunlar bir dağ gibi olacak, diyor Peygamberimiz (s.a.v.), Hz. Mehdi (a.s.)’ın önünde. Hz. Mehdi (a.s.) ne yapacak diyor? “Ezecek” diyor. Ezeriz, ilimle, bilimle akılla. Aciz ve titrek, zavallı üslup, karaktersiz zayıf insanların şenidir. Çok adi insanlarda olur o, gücü yetmez. Bir şey görür morali bozulur böyle, felç olur. Azmi kırılır, eli ayağı boşanır.

Müslüman av gördüğünde, panter nasıl avını gördüğünde heyecanlanıyor, gözlerinde ışıltı parlıyor, kovalıyor. Panter avının üstüne hemen çökmüyor, mübarek. Ne yapıyor? Bekliyor, sabrediyor. Onun çok müsait konumunu bekler. Sonra paralele alır, var gücüyle koşar. O koşar, o koşar, tek pençede vurdu mu altına alır. Müslüman’ın yöntemi de böyledir, akılcıdır.

Biz de hukukla, kanunla hareket ediyoruz. Hukukun, kanunun eli ağırdır, yani hızlı olmaz, hukuk. Yavaş gider. Fakat sağlam olur. Birçok itlik, çakallık yapan insan şu an zavallı konuma geldiler; hukukla kanunla. Ama bu aylar, yıllar alan bir süreç oluyor ama hukuk-kanunvurduğunda, ağzı burnu birbirine girer. Onun için bir süre için suçlular gezer bazen. O, sille yemeyecekleri anlamına gelmez. Onun için böylelerinin kafası hukukla-kanunla ezilmeden önce, fazla uyarmak doğru olmaz. Uyandırmamak lazım ki, hukuk, kanun, polis rahatça çalışsın. Yani kıskıvrak yakalanması için bu gerekir. Bazıları da istiyorlar ki, şamata yapalım, yaygara yapalım, işte “şöyle yapacağız, böyle yapacağız hukuk onu yapacak, bunu yapacak” söylenmez o.

Resulullah (s.a.v.) zamanında, Resulullah (s.a.v.)’e tabi olan çok az insan vardı. İlk başlangıçta 10-12 kişiydi başlangıçta. 30- 40 kişi oldular. Münafığı, iti, çakalı kudurmuş gibi, saldırmaya başladı. Ağır yaramalar, Müslümanları şehit etmeler, hakaretler, iftiralar. Resulullah (s.a.v.) ne yaptı? Şevki arttı, heyecanı arttı, sevabı arttı. O devirde kazandığı sevapla, vefatına yakın aldığı sevap aynı değil. Başlangıçta sevabı denizler, okyanuslar gibi topladı. Rahatlık geldi mi, hakaret, iftira, saldırı bitti mi, biter azalır. Sevap çok azalır.

Onun için Müslüman böyle cılız ruhtan şiddetle kaçınacak. Çok cesur, klas ve kaliteli olacak. Allah ona bir mücadele imkanı verdiğinde, ondan heyecan duyacak, sevinç duyacak. Onu nimet olarak görüp iyi değerlendirecek. İstiyor ki, adam Darwinist olmasın, materyalist olmasın, komünist olmasın, münafık da olmasın, it kopuk olmasın, Amerikan bizonu olmasın, müşrikun ve müşrikat olmasın, şeytan olmasın. Eşek gibi yan gel yat, öyle mi? Sen niye geldin o zaman dünyaya? Ne ile mücadele edeceksin sen? Olur mu öyle şey? Karşılaşacaksın; aklınla, fikrinle çok güzel karşılığını vereceksin, inşaAllah.


Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "7 Nisan 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder