20 Mayıs 2012

Bediüzzaman diyor ki!



İşte böyle felaket üsluplar olursa, dini konuları tenzih ederim, böyle kafada adamlar olursa, çok yaygın nur talebeleri içerisinde bu tipler. Bunlara ağabey diyorlar, işte baba, dede diyorlar, başlarına geçiriyorlar. Ve bunların peşi sıra gidiyorlar. Onlar da onları dünyaya çekiyor. İşte, akademik kariyerinizi bitirin, işinize gücünüze bakın. Okul açın, ticaret yapın dünyaya dalın diyor. Bakıyor ki dünyada da bir şey yok. Anlatacakları bir şeyi de bulamıyorlar bu sefer. Karşısındaki insanlara işten güçten başka bir konu da pek anlatmak istemiyorlar. Ticaretten bahsediyorlar, çeklerden, senetlerden bahsediyorlar, işi genişletmekten bahsediyorlar. Paranın da bir işe yaramadığını anlıyorlar. Sonra tabii yeis ve ümitsizlik bitkinlik ve bedbinlik başlıyor.  Bediüzzaman’a tavır aldılar çünkü. Bediüzzaman’ın yazısını duymaya tahammül edemiyor. Peygamberimiz (s.a.v)’in hadisini duymaya tahammül edemiyor adamlar. Ayet-i Kuran’ı duymaya tahammül edemiyorlar. “Sabredemeyeceğim kardeşim” tak tak vuruyorlar.“kusura bakmayın ben burada sabırlı olamayacağım” diyor. “Bediüzzaman söylediğini söyledim. İlave, yorum yapmadım” diyor. “Tamam anladım da, istemiyorum ben” diyor.

Bak, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki, Barla Lahikası 250. sayfada: “Senin şu âciz ve fakir ve hiç ender hiç olan kardeşin, bin derece haddimin fevkinde olarak, kendimi o gelecek adam olduğumu iddia edemem” Yani Hz. Mehdi (a.s) olduğumu iddia edemem “hiçbir cihette liyakatim yoktur. Fakat o ileride gelecek acip şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın pîşdâr bir neferi olduğumu zannediyorum” Benim görevim bu diyor. Bu adam bunu diyebiliyor mu? “Şirketin kar payı ne kadar hemşerim? Hastane açsak yüzde kaç pay benim olur? Hangi okula kimi tayin edelim, ne yapalım?” O zamanda hayattan bıkıyor, şevki kalmıyor. Bak, Bediüzzaman mesleğini açıklıyor. Kendini tarif ediyor, benim görevim bu diyor. Nur talebeleri bunu diyebiliyor mu? Bediüzzaman’ın dediğini diyebilmeleri lazım. Söyleyemiyorlar. Bak, diyor ki Bediüzzaman: “Fakat o ileride gelecek” Gelmedi, ileride gelecek diyor. “acip şahsın” ahir zamanın acip şahsı Muhammed Mehdi “bir hizmetkârı” Bunlar diyebiliyor mu Hz. Mehdi (a.s)’nin hizmetkarıyız? Diyemiyorlar. “ve ona yer hazır edecek bir dümdârı” Biz Hz. Mehdi (a.s)’e yer hazır edecek bir dümdarıyız diyebiliyorlar mı? Diyemiyorlar. “ve o büyük kumandanın” Bak, Bediüzzaman büyük kumandan diyor. Adam ağzına dahi almak istemez. Yani bütün İslam aleminin kumandanı diyor. “pîşdâr bir neferi olduğumu zannediyorum” Benim görevim bu diyor Bediüzzaman. Bu adamlar bu görevi söyleyemiyorlar. “Nedir senin görevin Hocam?” dediğinde, bak söylüyor. “o ileride gelecek acip şahsın bir hizmetkârı ve ona yer hazır edecek bir dümdârı ve o büyük kumandanın” Bütün Müslümanların kumandanı “o büyük kumandanın pîşdâr bir neferi” onun askeriyim benim görevim bu arkadaşım diyor. Adamın konuşmasına baksana, tahayyül dahi edemiyor.

Bak, Darwinistler proteinlerin molekül yapısını anlatalım diyoruz. “Sakın ha! sizi okula dahi sokmayız” diyorlar. “Fosiller var” diyoruz. “Parçalarız fosilleri” diyor. “Bütün paleontolojinin, arkeolojinin, bilimin neticelerini halkın gözünün önüne sermek istiyoruz” diyoruz. 350-400 milyon fosil var. “Bir kısmını biz sergileyelim” “Yok arkadaş müsaade etmeyiz” diyorlar. Siz hurafe anlatıyorsunuz. Protein tesadüfen olamaz diyorsunuz. Okullarda çocuklara yanlış öğretiyorsunuz. “Olsun sen karışamazsın, biz anlatacağız” diyor. Bakan diyor ki “Ben evrime karşıyım. Ama evrim teorisini savunan bu sergiyi açmakla mükellefim ben, mecburum. Kusura bakmayın açacağım” diyor. “Ben şahsen karşıyım” diyor. Devlet eliyle müze açılıyor. Baştan sona gayri bilimsel açıklamalar. Darwinizmi, Materyalizmi anlatan müze, devlet eli ile açılıyor. Benim dergimi devlet alıyor, ben karşıyım evrime, götürüyor müzeye veriyor. “Ben inanmıyorum, bilimsel olarak ispat ediyorum” diyorum. “Olsun, biz açacağız” diyor devlet. “Peki bize müsaade edin, biz üniversitede cevap verelim” diyoruz. “Ona müsaade yok” diyorlar. “Adam hurafe anlatıyor üniversitede” diyorsun. Engelleyelim o zaman “Ona da müsaade etmeyiz” diyorlar.

Üniversite imtihanında adama soruyor “Şu varlığın nasıl oluştuğunu bize açıklayın. Bir; evrimle, iki; yaratılış” Doğru şık; evrim. Yaratılış dersen sınıfta kalıyorsun. Böyle bir sistem var. Onun için herkes yeri yerinden oynatsın. Her yerde sergiler açalım. Kahvehaneleri her yeri okul haline getirelim. Evleri okul haline getirelim. Her yerde kitaplar dağıtalım. İnternetten birbirimize bilgi gönderelim. Çok fazla okuyalım. Vatandaşlarımızı bağrımıza basalım. Her yerde bu gerçekleri onlara ayak üstüde olsa, dolmuşta, otobüste, ayakta anlatalım. Bu kuşatmayı, dünyadaki Darwinist diktatörlüğü yerle bir edinceye kadar bize uyku yok. Gayret edeceğiz. Bak narcıları bir yandan, nur talebeleri bir yandan, cahili bir yandan, cühelası bir yandan hem Mehdiyeti kaldırmaya azmetmişler, hem İttihad-ı İslam’ı durdurmayı azmetmişler. Darwinizmi cayır cayır anlatıyorlar. Mesela TGRT de bile Darwinizm anlatılıyor. Mesela Samanyolu’na dikkat ediyorum, sürekli hayvanların birbirlerini parçalamasını filmlerde gösteriyorlar. Hayvanların birbirine şefkati, merhameti, annesinin yavrularını koruması, onları yalaması, emzirmesi, beslemesi onlara pek yanaşmıyorlar. Nerede parçalama filmleri varsa onları koyuyorlar. Yani güçlünün zayıfı ezmesi anlatılıyor sürekli. Bu kafa yanlış. Bunları anlatmak durumundayız.




Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "19 Nisan 2012tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder