05 Nisan 2012

Risalelerde Hz. Mehdi


Risale-i Nur, Mektubat. Bakın her kardeşimiz bu eserleri alsın, yobaz bunaklardan değil, Risale-i Nur’dan Hz. Mehdi (a.s.)’ı öğrensinler. 
Mektubat’ın altıncı sayfası. Şimdi, ne diyor Bediüzzaman? “‘Âhir zamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek’”. Bakın, Mektubat altıda.“‘Şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek’ meâlindeki hadîsin sırrı şudur ki: Ahir zamanda, felsefe-i tabiiyenin” Darwinist, materyalist felsefe “verdiği” yani o Darwinist materyalist felsefeden gelişen, “cereyan-ı küfrîye” küfür cereyanı, “cereyan-ı küfrîye” küfür cereyanı.“Âhir zamanda, felsefe-i tabiiyenin” yani Darwinizm ve materyalizmin “verdiği” yani geliştirdiği “cereyan-ı küfrîye” Marksist, Leninist, Stalinist kafa, terörist düşünce, komünist düşünce “ve inkâr-ı ulûhiyete karşı” ateist, Allah’sız Kitapsız düşünceye karşı “İsevîlik dini tasaffi edecek” saflaşacak, Hıristiyanlık saflaşacak, yani anormal inançlardan, yanlış inançlardan kurtulacak “ve hurafattan tecerrüd edip” hurafeler; nasıl yobazlarhurafeyi katıyor İslam’a, Hıristiyanlıktaki hurafeler de tecerrüd edecek, yani ondan kurtulacak, “tecerrüd edip İslamiyet’e inkılâp edeceği bir sırada” Müslümanlığa tam döneceği bir sırada, Müslüman olacakları bir sırada, “nasıl ki İsevilik şahs-ı manevisi, vahy-i semâvî kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür.” “İsevilik şahs-ı mânevîsi,vahy-i semâvî kılıcıyla”, yani semâvî vahiyle “o müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür.”Yani Darwinist, materyalist cereyanı dağıtır. “Öyle de, Hazret-i İsâAleyhisselam, İsevîlik şahs-ı mânevîsini temsil ederek” yani Hıristiyan aleminin temsilcisi olarak, “dinsizliğin şahs-ı mânevîsini temsil eden deccalı öldürür; yani, inkâr-ı Ulûhiyet fikrini öldürecek.” Nasıl yapıyormuş? Hz. İsa (a.s.), İsevilik şahs-ı manevisini temsil ediyor. Yani bütün Hıristiyan aleminin temsilcisi oluyor, şahıs olarak. Bunu yaparken, Peygamberimiz (s.a.v.)diyor; “Peygamberimiz (s.a.v.)’in mührü olan” diyor,“kitapların bulunduğu bir sandık bulacak” diyor, “Hz. İsa (a.s.). O sandığı açacak” diyor, “Peygamberimiz (s.a.v.)’in mührü olan o kitapları alacak, onunla vazifesini yapacak” diyor; hadis.Şimdi, yobazlara ihtiyaç var mıymış? Yok. Bunaklara ihtiyaç var mıymış? Yok.
Şimdi mesela Mektubat’ta yine Bedüzzaman’a soruyorlar; “dördüncü sualinizin meali” diyor Bediüzzaman elli ikinci sayfada. Aman sakın bak, kanı çekilmiş bunaklara sormayın. Onlar parayla yönlendiriliyorlar. Bunlar aç adamlar.Yani; “dede sana bakmayız” diyorlar, “‘Hz. İsa (a.s.) gelmeyecek, Hz. Mehdi (a.s.) gelmeyecek, İttihad-ı İslam olmayacak’; bunu diyeceksin, bu kadar” diyorlar. “Onun dışında, hastanenlede de ilgileniriz dedem” diyor, “yemeğini de yediririz, üst baş da alırız.Sen Bediüzzaman’a karşı ihanet et, fakat seviyormuş gibi görün, alçaklık yap; gerisini bana bırak” diyorlar. Sakın ha sakın! Bediüzzaman, “gidip bunaklardan sormayın” diyor. Hatta diyor Bediüzzaman; “ey” diyor,“canlı cenazeler! Hz. Mehdi (a.s.) ve talebelerinin yolundan çekilin” diyor, “nesl-i cedid geliyor” diyor. Demek kibu canlı cenaze, bu münafık tıynetliler Müslümanlar’ı yanlış yönlendirecekler. Nesl-i cedid ne yapıyor? Risale-i Nur’dan direkt alıyor. Onun için kardeşlerimiz Risale-i Nur’dan direkt alsınlar, doğrudan. Bak sayfasını veriyorum; elli ikinci sayfa. Ne gerek canlı cenazelere, ne gerek hortlaklara?
“Âhir zamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm deccalı öldürdükten sonra, insanlar ekseriyetle Din-i Hakka girerler.” Yani, ezici çoğunluk Müslüman olur. “Halbuki, rivayetlerde gelmiştir ki, ‘yeryüzünde Allah Allah diyenler bulundukça kıyamet kopmaz.’ Böyle umumiyetle imana geldikten sonra nasıl umumiyetle küfre giderler?” diyor.“Elcevap: Hadîs-i sahihte rivayet edilen” yani sahih hadis“Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’ın geleceğini ve şeriat-i İslâmiye ile amel edeceğini, deccalı öldüreceğini imanı zayıf olanlar istib’ad ediyorlar.” “Reddediyorlar” diyor Bediüzzaman. “Onun hakikati izah edilse, hiç istib’ad yeri kalmaz. Şöyle ki”. Var ya şimdi modern hocalar çıkıyor; “yok” diyorlar. “İmanı zayıf” diyor bak.İlmi var, imanı zayıf ama. “İmanı zayıf olunca böyle olur” diyor. Yani imanı zayıfın ilk yapağı şey Hz. İsa (a.s.)’ı inkar, Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişini inkar; onunla başlıyor. “Enesi kavi” diyor Bediüzzaman, “imanı zayıf”.
“Şöyle ki:O hadîsin ve süfyan ve Hz. Mehdî (a.s.) hakkındaki hadîslerin ifade ettikleri mânâ budur ki: Âhir zamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak”.İşte içinde bulunduğumuz devir.“Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediye’yi (a.s.m.) inkâr edecek, süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek” münafıkların başına geçecek. “Ehl-i nifak” demek münafıklar demek. “Şeriat-ı İslâmiye’nin tahribine çalışacaktır.” Hafız Esad ve onun ekibi. Hafız Esad, ahir zamanın süfyanıdır. “Ona karşı, Âl-i Beyt-i Nebevî’nin silsile-i nuranîsine bağlanan ehl-i velâyet ve ehl-i kemâlin başına geçecek” mesela velilerin ve kemalli insanların başına geçecek,“Âl-i Beyt’ten Hz. Muhammed Mehdî (a.s.) isminde bir zât-ı nuranî” bak, “Hz. Muhammed Mehdî (a.s.) isminde bir zât-ı nuranî, o süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” Hz. Mehdi (a.s.), şahıs olarak talebeleriyle o cereyan oluşmuş oluyor onun zamanında. Bakın, süfyanın şahsını öldürmüyor, bakın dikkat edin; “Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” O münafık cereyanı dağıtıyor, ama münafık cereyanın karşısına dikilen kim? Şahıs, Muhammed Mehdi (a.s.) ve talebeleri ve ondan meydana gelen şahs-ı manevi. Çünkü Hz. Mehdi (a.s.) zamanında süfyan ölmüş oluyor. Yani Hz. Mehdi (a.s.), süfyanın fikir sistemiyle mücadele ediyor. “Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet,”.Şimdi ayrı ayrı mücadele ediyorlar, değil mi? İslamiyet ayrı, Müslümanlar ayrı mücadele ediyor, Hıristiyanlar ayrı mücadele ediyorlar. Ama ayrı ayrı oldukları için mağlup oluyorlar şu an. Yani dünyada galebe etmiş değiller. Yani Hıristiyanlar ve Müslümanlar dünyada galebe edemediler. “İttihad neticesinde” birleşme neticesinde, “dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken”.Bu istidadı kim meydana getiriyor? Hz. Mehdi (a.s.) meydana getiriyor. Yani; “Hıristiyanlarla Müslümanların ittifak etmesi durumunda yerle bir edecekler” diyor,“dinsizliği.” “Âlem-i semâvâtta cism-i beşerîsiyle bulunan”. Şimdi o ceset kokan münafık ihtiyarlar bunu kabul etmez. 
Bak; “âlem-i semâvâtta cism-i beşerîsiyle bulunan”.“Cismiyle bulunuyor” diyor. Cahilliğinden kabul etmeyenleri tenzih ediyorum; ben satılmış münafıkları kastediyorum. Bak; “âlem-i semâvâtta cism-i beşerîsiyle bulunan”. Ne demek cisim? Madde. Beşeri cismi ne demektir bir insanın? Bedeni. Bedeniyle bulunan “Şahs-ı İsâ Aleyhisselâm”.“Hz. İsa (a.s.)’ın şahsı bedeniyle bulunuyor” diyor, “Allah’ın Katında, gökte”. Nasıl örtbas edeceksiniz bunu? Edemezsiniz. Risale-i Nur’u okursan edemezler.Ama gidip “ağabey”, “dayı”, “enişte” diye gidip elin bunağına sorarsan, bunak seni yanlış yönlendirir işte, bunak seni kandırmaya çalışır. Bunağa değil; Risale-i Nur’a, Bediüzzaman’a soracaksınız. Bediüzzaman; “benimle konuşmak istiyorsanız Risale-i Nur okuyun” diyor; okuduk mu konuşuyoruz işte. “Şahs-ı İsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini”.“Lider olacak” diyor “Hz. İsa (a.s.)”.Bak;“Hıristiyan alemi Müslüman olacak, o cereyanın başına geçecek” diyor, “başkan olarak”. “o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şeyin” yani Peygamberimiz (s.a.v.)’in ve Kuran’ın, Kuran’da Allah’ın belirttiği ayetlere göre, Allah’ın hükmü “bir Kadîr-i Külli Şeyin vaadine istinad ederek haber vermiştir.” Hem hadisle, hem Kuran ayetiyle. “Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.” “Yaptı” demiyor, “yapacaktır” diyor. Benim bunak dedem ne diyor, oradaki bunak, yobazların bunakları? “Geldi gitti” diyor. Ne zaman? “Bediüzzaman’ın zamanında geldi gitti” diyor. “Nasıl geldi dedem?” diyorsun? “Pencereden girdi” diyor. Pencereden girmiş, sonra da “pencereden sıçrayıp çıktı” diyor, “atladı çıktı” diyor,“pencereden. Hatta” diyor, “Bediüzzaman’ın yanında” diyor“boyu da uzundu” diyor, “çok uzun boylu duruyordu. Sarıkla cübbeyle yanındaydı” diyor. Böyle alçak, böyle karaktersiz bunlar. Cayır cayır gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Sakın ha sakın, sakın ha sakın böyle ceset kokan bunaklara itibar etmesinler. “Evet, her vakit semâvâttan melâikeleri yere gönderen”.“Her zaman” diyor,“Allah melekleri yere göndermiyor mu?” diyor.Cenab-ı Allah gönderiyor, değil mi? “Onun gibi çok kolay” diyor,“Hz. İsa (a.s.)’ın inmesi. Melek nasıl iniyorsa o da iniyor” diyor,“o şekilde”. “Bazı vakitte insan suretine vaz’ eden (Hazret-i Cibril’in Dıhye suretine girmesi gibi)”. Hazreti Dıhye suretinde gelmedi mi melek, Cebrail (a.s.)?“Geliyormuş demek ki oluyor” diyor Bediüzzaman, “yani akıl alamayacak bir şey değil” diyor. 


Sahtekar hocalar ne diyorlar? Cahil olanları tenzih ederim. “Adetullah’a aykırı, olur mu kardeşim?” diyor. Sen diyorsun;“ben nur talebesiyim” diyorsun, “Bediüzzaman’a uyuyorum” diyorsun, niye sahtekarlık yapıyorsun? O zaman de ki;“ben nur talebesi değilim, kendi kafama göre söylüyorum.” O zaman saygı duyarız, normal. Ama sen sahtekar, diyorsun ki; “ben nur talebesiyim, Bediüzzaman’ın ayağının tozuyum” diyorsun. Sonra?Sonra da; “böyle bir şey yok” diyorsun. Bediüzzaman’a uyuyorsan dürüst olacaksın, uymuyorsan o zaman saygı duyarım, bir şey yok, olabilir.Kendi kafana göre, cahilliğinden söylüyorsan söylersin. Ama “Bedüzzaman bunu söylüyor, Adetullah’a uygun değil bu” dersen, o zaman karaktersizlik yaparsın, ahlaksızlık yaparsın. “Ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretine temessül ettiren” diyor. Ruhani varlıkları insan şeklinde gösteriyor.Mesela evliya oluyor, mesela Abdül Kadir-i Geylani insan şeklinde temessül ediyor, görünüyor. “Bunu yaptığına göre Cenab-ı Allah” diyor, “Hz. İsa (a.s.)’ın inmesi de son derece kolay” diyor. “Hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl,”her şeye hakim olan Allah.Evliyalar da, mesela birçok evliya-veli vefatından sonra görünür, birçok insana görünür, insan suretinde temessül eder. “Buda olduğuna göre” diyor Bediüzzaman. “Hakîm-i Zülcelâl, Hazret-i İsâ Aleyhisselâmı,” bak Hz. İsa (a.s.)’ı, “İsâ dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi” güzel sonucu için, çünkü şu an zor durumda Hıristiyanlık, yani perişan durumdalar, “hüsn-ü hâtimesi” güzel sonucu için, “değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan”. “Ki” diyor, “semâ-i dünyada cesediyle bulunan” diyor. “Duruyor” diyor, “Hz. İsa (a.s.)”. “Bulunan ve hayatta olan” yani bedeninde de ruh var, “normal bedeni, Hz. İsa (a.s.)’ın kendisi duruyor” diyor. “Ve hayatta olan Hazret-i İsâ” şahs-ı manevi değil, “belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi” yani “hakikaten ölseydi” diyor ve ahiretin en uzak köşesi neresiyse oraya gitseydi” “ve hakikaten ölseydi,” diyor. Var ya o bunak dedeler.“hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için” büyük netice için, “ona yeniden ceset giydirip dünyaya göndermek, o Hakîmin hikmetinden uzak değil.” “Öyle bile olsa” diyor, “dediğiniz gibi de olsa” diyor,“Allah ona” diyor,“yeniden cesedini verip yine gönderir” diyor, “gönderecek” diyor. “Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için vaad etmiş ve vaad ettiği için elbette gönderecek” diyor. Yobaz dede, bunak dede çayını içerken Bediüzzaman bunları yazıyormuş işte.


 “Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit,” bak şahsı; şahs-ı manevisi değil, sahtekarlık yapmasınlar; “geldi” demiyor, “geldiği vakit”; bekliyor.“Hazret-i İsâ Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsâ olduğunu bilmek lâzım değildir.” İlk geldiğinde kendi dahi kendini bilmiyor. “Onun mukarreb ve havassı,” seçkin talebeleri, “nur-u imanla onu tanır.” Olağanüstülük görüyorlar, çünkü nur gibi bir insan, geçmişini bilmiyor, sarı renkte boyanmış bir elbiseyle gelmiş, uyur vaziyette bırakılmış. Kaldırıyorlar; Aramice konuşuyor. “Kimsin” diyorlar, bağlantıya geçemiyorlar. O zaman ne diyor bak; “Onun mukarreb ve havassı, nur-u imanla onu tanır.” Hz. İsa (a.s.)’ı tanır. “Yoksa, bedâhet derecesinde”bidayeten, başlangıçta “herkes onu tanımayacaktır.”


“DÖRDÜNCÜ ESAS: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın istikbalden haber verdiği bazı hâdiseler, cüz’î birer hâdise değil, belki tekerrür eden birer hâdise-i külliyeyi, cüz’î bir surette haber verir. Halbuki o hâdisenin müteaddit vecihleri var. Her defa bir vechini beyan eder. Sonra râvi-i hadîs o vecihleri birleştirir. Hilâf-ı vaki gibi görünür.
Meselâ, Hazret-i Mehdîye dair muhtelif rivayetler var. Tafsilât ve tasvirat başka başkadır. Halbuki, Yirmi Dördüncü Sözün bir dalında ispat edildiği gibi, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, herbir asırda kuvve-i mâneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hâdiselerde ye’se düşmemek için, hem âlem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i imanı mânevî raptetmek için Mehdîyi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdî gibi herbir asır, Âl-i Beytten bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmuş. Hattâ, Âl-i Beytten mâdud olan Abbasiye hulefasından, Büyük Mehdînin çok evsâfına câmi bir mehdî bulmuş. İşte, büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, nümuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktâb-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsâfına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.”


Şimdi bakın Mektubat’ta yine,Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım, Dördüncü İşaret, Beşinci İşaret.Yirmi Dokuzuncu Mektup’ta Dördüncü İşaret ve Beşinci İşaret. Şimdi Beşinci İşaret’te, İkinci Sual, İkinci İşaret. İşte bu çok kolay buradan, değil mi? “Sual” diyor, “Âhirzamanda Hazret-i Mehdî geleceğine ve fesada girmiş âlemi ıslah edeceğine dair müteaddit rivâyât-ı sahiha var.” Hadis var, sahih hadis var, bak sahih hadis. “Halbuki şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil. Şahıs ne kadar dâhi ve hattâ yüz dahi derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa,” bir cemaati temsil etmezse, ama şahıs var yine, fakat bir cemaati temsil edecek“birhattâ yüz dahi derecesinde olsa, bir cemaatin mümessili olmazsa, bir cemaatin şahs-ı mânevîsini temsil etmezse, muhalif bir cemaatin şahs-ı mânevîsine karşı mağlûptur.”“Tek başına bir şey yapamaz” diyor. Hz. Mehdi (a.s.)da tek başına bir şey yapmıyor, talebeleriyle yapıyor zaten. “Şu zamanda, kuvvet-i velâyeti ne kadar yüksek olursa olsun, böyle bir cemaat-i beşeriyenin ifsâdât-ı azîmesi içinde nasıl ıslah eder?” diyor bak. “Cemaati beşeriye”;bütün insanlık aleminin cemaati. “İfsadat”; yani ifsadata gitmiş.“Azim”; büyük, azim. “İfsadatı azime”; büyük ifsat, büyük yoldan çıkma, büyük bozulma. “İçinde nasıl ıslah eder? Eğer Hz. Mehdi (a.s.)’ın bütün işleri hârika olsa, şu dünyadaki hikmeti İlâhîyye’ye ve kavânini âdetullaha muhalif düşer. Bu Hz. Mehdi (a.s.) mes’elesinin sırrını anlamak istiyoruz. Cenâb-ı Hak,Kemâl-i Rahmetinden, şeriat-ı İslâmiye’nin ebediyetine bir eser-i himayet olarak”, koruyucu olarak, “her bir fesâd-ı ümmet zamanında” ümmetin fesada gittiği, bozulduğu zamanda, “bir muslih veya bir müceddid veya bir halifei zîşan veya bir kutbu a’zam veya bir mürşidi ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübârek zâtları göndermiş; fesâdı izâle edip, milleti ıslah etmiş”.Yani;“düzelmiş Müslümanlar” diyor Bediüzzaman. “Dini Ahmedîyi (a.s.m.)” yani İslamiyet’i, “muhafaza etmiş. Mâdem âdeti öyle cereyan ediyor”yani Cenab-ı Allah devamlı bunu yaptığına göre, her bozulmada bir muslih, bir Mehdi gönderdiğine göre, “ahir zamanın en büyük fesat zamanında” şu an “en büyük fesat zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid”. Şimdi bak o bunak yobazlara soracaksınız, şimdi buradan okuyoruz ya;“yiyecek için, bir evde kalabilmek için, hastane bakımlarını yaptırabilmek için bunak dedem” diyeceksin,“Bediüzzaman’ı gözden çıkarıyorsun. Ama Bediüzzaman -Allah’a çok şükür- konuyu sağlama bağlamış. Biliyor sizin gibi sahtekarların olacağını, onun için;‘Risale-i Nur’dan okuyun, Risale-i Nur’dan bana soru sorun; bende size Risale-i Nur’dan cevap vereyim’ diyor. Bunak dedem, senin etkin yok” diyeceksin. “En büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid”.Bak, şimdi herhangi bir müceddid değil; en büyük. Ebu Hanife, İmam-ı Hanife, İmam-ı Malik, İmam-ı Şafi, İmam-ı Hanbel; dört büyük müceddid var, değil mi? Mezhep imamları.Ne diyor Bediüzzaman?“En büyük bir müçtehit, hem en büyük bir müceddid”. Hepsinden daha büyük,dört mezhep imamından daha büyük. Şimdi böyle bir durumda onların mezhebine uyabilir mi Hz. Mehdi (a.s.)? 
Mesela Bediüzzaman Şafi mezhebinde, Şafi’yi titizlikle uygulamıştır. Talebelerinden Hanefi olanlar da Hanefi mezhebini uygulamıştır. Bediüzzaman Şafi mezhebinden asla taviz vermemiştir, çok özenle Şafi’ye uymuştur. Şimdi bir müceddidin, müçtehidin ve en büyük müceddidin Şafi mezhebinde kalması mümkün mü? En büyük müceddid olamaz Şafi mezhebinde kalırsa. Çünkü mukallit olmuş olur.Bediüzzaman mukallit, mezhep taklidi yapıyor.Mezhep imamı değil.Ama bak burada ne diyor Bediüzzaman? “En büyük bir müçtehit, en büyük bir müceddid”.“Mezhep imamlarının üstünde” diyor. O zaman kendi mezhebine uyması lazım. Nedir mezhebi?Sahabe mezhebi.Nedir?Peygamber (s.a.v.)’in mezhebi. Peygamber (s.a.v.)’in mezhebi neydi? Kuran’dı. Hz. Mehdi (a.s.)’ın mezhebi ne? Kuran. Kuran’a tabi oluyor ve bütün mezhepleri kaldırıyor. Bediüzzaman titizlikle Şafi mezhebine uyduğuna göre buradaki anlatımla, kendi anlatımıyla anlıyoruz ki o Hz. Mehdi (a.s.) değil. Çünkü en büyük müçtehit, en büyük müceddid olunca farz olur zaten kendi içtihadıyla hareket etmesi. Artık mezhep taklidi yapamaz.Haram olur ona.Mezhep taklidi yapamaz en büyük müceddid, en büyük müçtehit olunca. Kendi içtihadıyla hareket etmesi lazım. Bediüzzaman kendi içtihadıyla hareket etmiş midir?Yok.Ne yapmıştır? Şafi mezhebini titizlikle uygulamıştır. Şimdi buradan bir kere Bediüzzaman’ın Hz. Mehdi (a.s.) olmadığını anlıyoruz; bir. “Hem hakim” adalet dağıtan, hakim ama dünya çapında bir hakim. Bediüzzaman’ın böyle bir hakimlik görevi oldu mu?Hiçbir zaman olmadı. Bediüzzaman burada yalan mı söylüyor?Doğru söylüyor; hadise dayalı. O zaman nedir? Hz. Mehdi (a.s.) değil Bediüzzaman. Çünkü hakimlik görevi yok, hakimlik yapmamış. Dünyaya hakimlik yapıyor. Mübarek,hep mahkum olmuş, hakimlik yapmamış. Çok büyük bir şereftir onun için, ama mahkum olmuş. Hz. Mehdi (a.s.) da mahkum olacak ama hakim oluyor sonra.
Hz. Yusuf (a.s.) da önce mahkumdu, sonra hakim oldu. Bediüzzaman, hiçbir zaman için hakim olmadı. “Hem Mehdi”. Doğru, Bediüzzaman bir nevi mehdidir.Onu zaten inkar etmiyor, bir nevi mehdi olduğunu kabul ediyor Bediüzzaman.“Çünkü iman hakikatleri yönünde kısmen” diyor,“o görevi ben yaptım” diyor; inkar etmiyor Bediüzzaman. “Doğru” diyor,“bunu yapıyorum”.


 “Hem mürşit”, doğru, bir mürşittir. “Hem kutbu a’zam”, doğru, o devrin kutbudur, kutbu a’zamdır. “Bir zâtı nurânîyi gönderecek”, bir tane. Bak;“gönderdi demiyor Bediüzzaman;“gönderecek”. Gelmiş olsa “gönderdi” derdi. “Gönderecek” diyor.“Şahs-ı manevi gönderecek” de demiyor bak,“bir zat” diyor, “bir zat gönderecek”. “Bir zâtı nurânîyi gönderecek, o zât da” tek olan o zat da, “Ehl-i Beyt-i Nebevî’den olacaktır.”“Seyyid olacaktır” diyor. Bediüzzaman ayrıca “ben Seyyid değilim” diyor. “Seyyid olduğu halde ‘ben Seyyid değilim’ demek de haramdır” diyor. Bak;“Seyyid olduğu halde ‘ben Seyyid değilim’ demek haramdır” diyor, “ben bunu bilerek diyorum ki;” diyor, “ben Seyyid değilim” diyor. “Yok, yalan söylüyor” diyorlar, “harama giriyor” diyorlar. “Ben Kürt’üm” diyor Bediüzzaman. Aşireten Kürt’tür. “Kürt’üm ben” diyor. Büyük bir nimettir Kürt olmak, onurdur, şereftir Kürt olmak. Çerkez olmak, Laz olmak; hepsi onurdur, bir güzelliktir. Nihayetinde hepsi Türk milletinden. 


Bak diyor ki;“Cenâb-ı Hakk bir dakika zarfında beynes sema velarz âlemini bulutlarla doldurup boşaltır” diyor. “Çok kısa sürede gökte müthiş bir değişiklik yapar” diyor. “Bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder” diyor, bir saniyede. “Ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin nümûnesini yapar” diyor.“Bir anda baharda yazı yapabilir” diyor, “kısa sürede”. “Yazında bir saatte kış fırtınasını icat eder”.“Yaz ortamında” diyor,“birden kış meydana getirebilir Allah” diyor. “Kadîri Zülcelâl; Hz. Mehdi(a.s.) ile de”, “Hz. Mehdi (a.s.) ile” bak, şahs-ı manevi değil, “Hz. Mehdi (a.s.) ile de âlemi İslâm’ın zulümatını dağıtabilir”.Yani;“bütün İslam alemindeki zulümatın tamamını kaldırabilir” diyor.Kısmen değil bak;“tamamını dağıtabilir”. Bediüzzaman böyle bir şey yaptı mı, İslam alemindeki zulümatı dağıttı mı? Dağıtmadı. Bütün şiddetiyle zulümat devam ediyor.“Dağıtabilir ve va’detmiştir, va’dini elbette yapacaktır”. “Yaptı” demiyor, bak bunak dedelere bunu hatırlatın, “yapacaktır” diyor, “yaptı” demiyor. “Kudreti İlâhîye noktasında bakılsa, gâyet kolaydır.” Yani;“Cenab-ı Allah’ın gücü açısından bakıldığında gayet kolaydır” diyor. Bunak dedem ne diyor?“ Olamaz” diyor, “Adetullah’a aykırı” diyor. Bediüzzaman da;“Adetullah’a aykırı değil, çok makul” diyor. “Eğer dâirei esbâb ve hikmeti Rabbânîye noktasında düşünülse, yine o kadar makuldür diyor. Yani sebebe sarılmak ve hikmeti Rabbânîye noktasında bakılsa yine o kadar makuldür” diyor. Yani; “sebebe sarılmak ve Allah’ın hikmeti noktasında bakılsa yine o kadar makul” diyor. “Ve vukua lâyıktır” diyor.Yani; “vukuu bulması çok güzeldir” diyor. “Eğer Muhbiri Sâdık’tan rivayet olmazsa dahi”. Ki “sahih hadisler” diyor bak, Buhari, Müslim, Tırmızi, İbn-i Mace,Sünen-i Nesih, Sünen-i Davud; hepsinde var. Ehl-i Sünnet’in dört mezhebi zaten kabul ediyor;“Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişi haktır” diyor. “Hadis olmasa dahi” diyor, “olmasa dahi herhalde öyle lazım gelir ve öyle olacaktır” diyor. Yani; “herhalde,Adetullah açısından da mecburen böyle olacaktır” diyor, inşaAllah. Ne diyorsun bunak dedem?Bunak dedem eşek gibi inat eder, yine kabul etmez. Onun için bunak dedelere değil; Risale-i Nur’a uyacağız. Kuran’a, hadise, Risale-i Nur’a. Gidip bunak nefesi koklayacağınıza aç Risale-i Nur’u.Ne diyor?“Yirmi Dokuzuncu Mektup”, “Yedinci Kısım”; bu kadar.“Birinci İşaret”. Baktın mı buluyorsun, gayet kolay. Çok net, sarih, tatlı bir Osmanlıcayla mükemmel anlatmış.
Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "25 Kasım 2011tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

...

“Türk Kavmindenim, İslam Milletindenim”!

Bulvar Gazetesi’nde ben;“Türk kavmindenim, İslam milletindenim” diye bir söz söyledim. Onu sürmanşetten vermişti Bulvar Gazetesi’nde. Rahmetli Doğan Ağabey vardı, Emniyet Müdür Muavini. Bana telefon açtı;“Adnan Hocam” dedi,“emniyete bir gelsene” dedi. Her zaman olduğu gibi mutat üzere, sık sık gittiğimiz gibi. “Tamam Ağabey, gelirim” dedim. Gayrettepe Güvenlik Siyasi Şube, oraya gittik. Dedi; “Savcım” dedi,“seni çağırıyor Hocam” dedi,“gel sen şöyle otur biraz dinlen” dedi. Dinlen de dinlen, dinlen de dinlen; bir türlü vakit geçtiği yok. Sonra hep beraber Orhan Gencebay’dan parçalar dinleyerek Renoult arabayla DGM’nin yolunu tuttuk. 


Savcının önüne geldik. Savcı dedi ki;“‘Türk kavmindenim, İslam milletindenim’ diye bu cümle sana mı ait?” dedi. “Tabii” dedim. Gayet normal. “Türk kavmindenim”; benim kavmim Türk kavmi. “Millet-i İbrahime” diyor Allah ayette, “İbrahim milletindensin.” Kuran’da öyle diyor. “İbrahim milletindenim” dedim. “Tamam” dedi. Ondan sonra “içeri git” dedi,“Hakim Bey’le bir görüşeceksin” dedi. Yani tutuklama talebende olunduğunu da söylemedi bana. Ben anlamadım. İlk defa geliyorum, haberim yok, ne olduğundan haberim yok. Emniyette de ifademi almadılar. “Emniyette almasınlar” demiş Savcı,“ifadeyi ben alacağım” demiş. Çünkü emniyette alınca beni uyarırlar tabii;“dikkatli ol, bu, tutuklanırsın” derler. Çünkü avukat da yok o zaman. Avukat olayı da yoktu o zamanlar. Hukuk bilgimiz de yok. Bilmiyoruz da neyin ne anlama geldiğini. Polis de uyarır diye Allahualem herhalde tembihlediler polisi. Normalde poliste alınması lazım ifademin. “Geç” dediler, “Hakim Bey seni bekliyor” dediler, “nöbetçi hakim”. 


“Selamun Aleyküm” dedim. “Aleyküm Selam, geç otur” dedi. “Bu ‘Türk kavmindenim, İslam milletindenim’ sözü senin mi?” dedi. “Evet, benim” dedim. “Tamam” dedi,“yaz kızım” dedi,“sanığın tutuklanmasına” dedi.“Niye ki?” dedim,“niçin? Ne var onda?” dedim. “Sana anlatırlar” dedi,“hapishanede” dedi. 


Allah Allah. “İyi tamam” dedik, bir şey demedik. Ben de zannettim ki oranın nezarethanesinde tutulacağım zannettim. Meğer Bayrampaşa’ya gidecekmişiz. Bizim on dokuz aylık serüven öyle başladı. Dokuz ay hücre hapsi, on ayda tımarhanede kaldık. Sonunda savcı dedi ki;“bunda suç unsuru yok, bir şey yok bu ifadede” dedi, “‘Türk kavmindenim, İslam milletindenim’. Haydi, geçmiş olsun” dediler. Ben de;“teşekkür ederim” dedim. Çıktık geldik eve. On ay azılı delilerin içerisinde yattık. Adam öldürmüş delilerin içerisinde on ay. Üç yüz kişilik koğuş, Abdülhamit devrinden kalma taş koğuş. 


Orada Rahmetli Yıldırım Aktuna dedi ki;“Adnan Hocam” dedi, “ben sana açıkça söyleyeyim” dedi,“sen bu faaliyetlerden vazgeçmezsen” dedi, “ben seni bu tımarhaneden çıkarmam” dedi. “Ömür boyu kalırsın. Vazgeçeceksin” dedi. “Bizim de üstümüzde güçler var, biliyorsun” dedi. O zaman olayı anladık. O, resmi bir şeylerden bahsetmiyor. “Bizim üstümüzde güçleri var” dediği daha değişik bir şeyden bahsediyor. “Çıkamazsın o zaman” dedi.“Yok” dedim,“bendevam ederim” dedim, “öyle bir şey olmaz” dedim, inşaAllah. Bizim kız arkadaşlar geliyorlardı. Bir kısım başörtülüydü. Onları gördü mü anlıyorlardı bizle görüştüğünü, o yüzden onların girişiyasaklanmıştı. Hiç giremiyorlardı, başörtülü hanımlar hiç giremiyorlardı. Arkadaşların girişi, onları da yasakladılar. Yasak, yasak,yasak; en son annem ve ağabeyime müsaade eder hale geldiler. “Bir tek onlar gelecek” dediler. “Telefon edebilir miyiz?” dedik. “Telefon da yasak” dediler. Allah Allah. Adam öldürmüş delilere müsaade var, bize niye müsaade yok? “Yok” dediler,“Hoca’ya”. Bir de ayağımıza zincir vurdular o yetmiyor gibi, sağ ayağımdan zincir. Baklalı koskoca zincir. Ben ilk defa görüyorum öyle ayağına zincir vurulma olayını. Bir buçuk ay da ayağımda zincirle yaşadım. 


Sonra dediler;“haydi geçmiş olsun, hiçbir şeyin yok, arslan gibisin” dediler, “haydi, gidebilirsin” dediler. “Şimdi öp bakayım” dediler,“Yıldırım Aktunan’nın elini” dediler. Ben;“öpmem” dedim, “niye öpeyim?” dedim. “Yok, öpeceksin” dediler. Bayağı direndim. En sonunda böyle kaldırdı elini ta burnuma kadar. Öyle resmim var. Geriye doğru böyle çekildim. O şekilde gazeteciler resmimi çektiler işte“Adnan Hoca elini öptü”. Halbuki el öpme olmadı, öyle bir şey de olmadı yani. Yani, anlamı açık. 


Bizim yeniyetmeler de bana oturup mektup yazıyorlar işte;“Hocam niye şunu şöyle yapmıyorsun, bunu böyle yapmıyorsun?”. Bunlar ev mücahidi, bunlar yatak mücahidi. Yatakta göbeğini kaşıyıp oradan, internetten bize akıl veriyorlar. Bizim çektiğimiz çilenin binde birini çekse bunlar, kafası çatırdardı ortadan, ikiye giderlerdi yani. Binde birine bile dayanamazlar. Ve biz hiçbir şekilde çizgimizden elhamdülillah ödün ve taviz vermedik. Başında ne isek, sonunda da aynıyız.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "25 Kasım 2011tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

...

Oje

“Hocam yanınızdaki bayanların” diyor, “namaz kıldığını söylediniz. Fakat” diyor, “tırnakları ojeli. Nasıl abdest alıyorlar?” diyor kardeşimiz. Şimdi hanımlar o ojeyi sürdüğünde artık ömür boyu çıkmadığına inanıyorlar Mehmet Öztürk. Bir kere sürmüş olmak yeterli,bir daha ömür boyu çıkmadığını düşünüyor. Granit mi o Mehmet? Kerata! Hanımlar makyaj yapar. Abdest alırken makyajını çıkartır, abdestini alır. Yine makyaj yapar. Ojeyi çıkarmak içinde asetonla veya ona benzer başka maddeler kullanarak çok rahat çıkartabilir.


Yalnız, kardeşlerimize ben şaşıyorum. Diyor ki; “Hocam” diyor,“makyajlı nasıl abdest alır?” diyor. Şimdi bu cahilliğinizi göstertiyor. Bir hanım makyaj kullandıktan sonra, makyajlı olduktan sonra ömrü boyunca o makyajla gezmez. Siz sanıyorsunuz ki makyaj bir kere yapılır, on sene öyle gezer adam. Gelir, elini yüzünü yıkar. Müslüman tertemizdir.Çıkartır makyajını, abdestini alır. Yine makyaj yapar, hayatına devam eder. Bu soru beni şaşırtıyor.Bu kadar gerçekten cahil misiniz? Gerçekten bu kadar bilginiz görgünüz hakikaten eksik mi?İnanamıyorum. Yani çok şaşırtıcı.Olur mu öyle şey? İnşaAllah. Makyaj malzemesi yıkandığındarahatça çıkan malzemedir. Müslüman zaten sık sık yıkanır, tertemizdir.Makyajını da çıkartır. Mesela ojesini de çıkartır. Çünkü zaten vücudun hava alması gerekir. Sürekli makyaj mahsurlu bir şeydir, inşaAllah. Mesela ojesini de çıkartır, akşam yatarken çıkartır, abdest almadan önce çıkartır; tamamdır. Sonra istediği gibi yine makyajını yapabilir bir hanım, inşaAllah. 


Şimdi “cevap vermeyeyim” diyorum ama yani hakikaten samimi üslubunuz olduğu için cevap veriyorum ama bu kadar cahil olmanıza, görgünüzün bu kadar eksik olmasına da cidden şaşıyorum. İçler acısı. Genel kültürünüz olacak, bilginiz olacak. Bu kadar yani, ne diyeyim? Bunun karşılığı var da yakıştıramıyorum size söylemeye.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "25 Kasım 2011tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

...

Selam Vermek

Müşrikin ve müşrikat. Bu salaklara sorsan, “en takva biziz” derler,“en mükemmel”, “Ehl-i Necat”, “Fırka-i Naciye”, “en önde gelen”. Hâlbuki fitnecinin şahı olmuş oluyor, en önde gideni olmuş oluyor!


Müslümanlar’a Allah ayette tek bir topluluk olarak hitap ediyor. Onlar “Müslümanlar” dediği vakit, sadece kendi cemaati ve topluluğunu kastediyor bir kısmı. Sadece onu kastediyor. Ondan gerisini Müslüman olarak görmüyor, insan olarak da görmüyor. Selam dahi vermiyor. 


Ben biliyorum mesela, öyle tipler var. Selam, -ben gördüm, bizzat gördüm… “Selam” diyor adam; “Aleyküm Selam” demiyor. Mesela “Aleyküm İslam” diyor. Yani selamı almıyor. Yahut “Aleyküm” diyor sadece veyahut başka bir şey söylüyor veyahut da hiç cevap vermiyor.



Bu yazı, Sayın Adnan Oktar'ın, "25 Kasım 2011tarihinde A9 TV'de yaptığı sohbet programından alınmış bir bölümdür. Sohbetin tamamını  bu adresten seyredebilir veya deşifresini okuyabilirsiniz. 

...